Sayfa 4/6 İlkİlk ... 23456 SonSon
51 sonuçtan 31 ile 40 arası

KULE GÜNLÜĞÜ / Gerçek İşkenceler

  1. #31
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    KULE GÜNLÜĞÜ / Yıkımcılar

    Tarihe baktığımızda: Güç gösterilerini seven, yağmacılığı seven ve şiddeti çok benimseyen devletler ya da yönetimler görebiliriz. Roma İmparatorluğu, Moğollar, Persler, Naziler gibi.

    Bugün dünya liderliğini elinde bulunduran Amerika’nın bütün uluslar arası kuralları bir tarafa iterek girdiği Irak’ta neler yaptığını biliyoruz. Masum insanların öldürülmesi bir yana, çok sayıda arkeolojik eser ve tarihi el yazması kitaplar çalınmış, yanmış durumda. Bombalardan tesadüfen kurtulan eserler, bu kez de yağmacıların elinden kurtulamamışlar.

    Amerikan güçleri Bağdat’ta, öncelikle petrol ve içişleri bakanlığını kontrol altına almışlar, ülkenin diğer kurumlarının tahrip edilmesine, talan edilmesine göz yummuşlardı. Irak için: Bu ülkeye barış, demokrasi ve uygarlık getireceğiz diyorlardı televizyonlardan. Sanki onların görevi. Sanki onların sorumluluğu.

    Irak Milli Müzesinde, uygarlığın beşiği kabul edilen Mezopotamya dönemlerine ait yaklaşık 150 bin değerli eserin çoğu kayıp, kalanlar da kırık dökük durumdaymış. Milli Kütüphanede: Aralarında Osmanlı dönemine ait eserlerin de bulunduğu binlerce el yazması yok olmuş. Bunların zaman içinde, kademeli olarak British Museum’a aktarılacağı sanılıyormuş. Aynı müzenin daha önce Irak’tan çalındığı kanıtlanan bazı eserleri geri vermeyi reddettiğini gazetelerden okumuştum.

    Bir devletin kültürünü yağmalamak, yazılı bilgilerini imha ederek tarihsizleştirmek, büyük vahşet örneği. Irak Tarihi Eserler Kurulu Araştırma Direktörü Donny George diyor ki: Bağdat Müzesinde olup bitenler yüzyılın suçudur. İnsanlığın ortak mirası kısa süre içinde talan edildi. Fuzuli’nin meşhur Leyla ile Mecnun eserinin ilk baskılarından biri de kaybolmuş …

    Sanat eserleri, bir halkın, bir toplumun zekasını, yeteneğini ve dolayısıyla gururunu temsil eder. Kültür varlıklarının, askeri hedef olmalarının bir yığın acı örneği var. 1990 yılında, Bosna kenti karışıklık yaşarken, Sırp güçleri top ateşiyle 600 yıllık tarihi kütüphane binasını hedef almışlardı.

    Irak’ta görev yapan ABD askerlerinin, yanlarında savaş hatırası şeyler götürmeleri yasaklanmış ( bu yasak kağıt üzerinde kalabilir ). Askerler saplantı derecesinde: Irak kentlerinden söktükleri cadde ve sokak tabelalarını, trafik levhalarını, Irak ordusu üniformalarını, Saddam motifli otomatik silahları, kendi savaş gemilerine taşımaya çalışıyorlarmış. Fakat ilke olarak, subay ve diplomatların bavulları, çantaları aranmayacakmış. Belki de bu çantalarda: Kaybolan Hamurabi Kanunları, 4500 yıllık heykeller, büstler, vazolar taşınacak. Neden olmasın ?

    Irak’ta yıkılan camilerin, tarihi binaların ne zaman, nasıl onarılacağı henüz bilinmiyor. Bizim Kültür Bakanlığımızın verdiği bilgilere göre: Orada 167 adet Osmanlı eseri varmış ( bina olarak ).

    Amerika’nın sunacağı, yeniden imar planı çerçevesinde, Bağdat’a cam ve çelikten modern alışveriş merkezleri yapılması düşünülüyormuş. Bu arada kaçırılan tarihi eserlerin Berlin’de, New York’ta, Londra’da ortaya çıkması bekleniyormuş.

    Dünyada güvenilen tek kurum olarak bilinen fakat güvenilirliği hep tartışılan Birleşmiş Milletler Örgütü, 26 Kasım 1968 ’de oy birliğiyle bir karar almış ( bütün dünyayı bağlayan, uluslar arası Nürenberg Suçları Anlaşması ). Anlaşmanın içinde: İnsanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve kültürel soykırım var. Bugün yağma suçu işleyenlerin yargılanmalarını beklemek biraz iyimserlik olur.

    Uygarlığın beşiği, uygar olmayanlarca bataklığa dönüştürüldü. En eski yazılar, en eski yasalar, en eski meclisler, en eski devletler o topraklardan çıkmış. Uygarlığın en eski kalıntıları da böylece çağdaş dinozorların ayakları altında kaldı.

    Savaş başladığında, kimi yerli - cahil insanlar da, Saddam Hüseyin’in konutlarına dalıp göbek attılar, hasar gören resmi kurumlardan bilgisayar kasaları, döner koltuklar alıp götürdüler evlerine. Gülüyorlardı ağlanacak hallerine. Oysa birileri onların geleceklerini çalıyordu.

    Geçmişe bakıldığında: Utanç belgeleri bütün sevimsizliğiyle insanı tırmalıyor.

    İkinci Dünya Savaşı sonunda, Almanya tarafından gerçekleştirilen cinayetlerin genellikle birkaç fanatik Nazi Kurmayının eseri olduğuna inanılıyordu. Nürenberg duruşmalarının tutanakları: Sadece Krupp ve I.G. Farben adlı kimya devleri değil, dışarıdan çok insancıl ve kendi halinde bir beyefendi gibi görünen iş adamlarının ve birçok girişim sahibinin de, dönemin iğrenç işlerine katılmış olduklarını ortaya koydu. Ölüm odalarını kurmak ve öldürücü mavi kristal siparişlerini alabilmek için, iş adamları arasında müthiş bir rekabet oluşmuş. Polonya’nın işgalinden sonra kurulan Auschwitz’deki krematoryum ( insan yakma fırını ) ihalesini, ısıtma cihazları üreten I.A. Topf ve oğulları adında bir firma kazanmış.

    Alman özel girişimcileri, en iyi malzemeyle ve en iyi işçilikle geceli gündüzlü çalışıyorlar, yine de cesetlerin yakıldığı kampların taleplerine yetişemiyorlarmış. Auschwitz’de 24 saatte 6.000 cesedin yakılması gerekiyor. 1943 yılı yaz mevsiminde, 40 gün içinde bu kampta yaklaşık 300.000 Macaristan Yahudisi öldürülmüş. Gaz odalarından beklenen hız ve verim alınamadığında, Einsatzkommando denilen yöntemle toplu halde kurşuna dizme işlemi uygulanmış. Öldürülenler önce kazılan çukurlara dolduruluyor, sonra benzin dökülerek yakılıyor, sonra da üstlerinden buldozer geçiriliyormuş.

    Cesetler yakılıyor ama dişlerden toplanan altınlar eritiliyor ve diğer değerli eşyalarla birlikte Reichsbank’a gönderiliyor. Banka gizli bir anlaşma gereği, Naziler adına bunları saklıyor. Yağma malları arasında, yalnızca dişlerden çıkarılan altınlar değil, bilezikler, yüzükler, altın saatler, küpeler, altın gözlük çerçeveleri de bulunuyor. Çünkü Yahudilere, yeni yerleşim bölgelerine giderlerken, değerli eşyalarını da yanlarına almaları söyleniyor. Böylece Reichsbank’ta, dağ gibi mücevher, elmas, gümüş ve tomar tomar paralar birikiyor.

    Kamplarda acımasızca öldürülen ya da ölüme terkedilen insanlar şunlar: Aydınlar, yurtseverler, katolikler, merkezciler, yahudiler, sosyal demokratlar, komünistler, Hitler’le çatışan bilim adamları, direnişçiler, fiziksel - zihinsel engelliler ve savaş esirleri.

    Adolf Hitler’in ideolojisi insanlığı ikiye ayırıyor: Üstün ırklar ve aşağı ırklar. Hitler, eşine güç rastlanan iktidar hırsıyla yanıp tutuşan bir diktatör ve karmaşık bir kişiliği var. Yok etmeyi seviyor. Demokrasiyi olduğu kadar halk kitlelerini de aşağılıyor, hor görüyor. Genel seçimleri askıya alıyor. Çünkü gereksiz olduğunu düşünüyor. Diyor ki konuşmalarında: Parlamenter demokrasi, devletin çalışmasını engelleyen bir siyasal düzendir. Hukuk bir araçtır. Hukukun asla bir değeri yoktur. Bu nedenle hukuka saygı da, burjuva liberalizminin modası geçmiş hurafelerinden biridir. Çoğunluk, cehaleti değil, aynı zamanda korkaklığı da yansıtır. Yüz budala, bir akıllı insana eşit tutulamaz. Savaş zorunludur. Çünkü insanlık sürekli bir mücadele içinde büyüyebilir ve ilerleyebilir. Sürekli barış insanlığın mezarını hazırlar.

    Bu sözler, kaba - otoriter bir gücü ve yağmacı bir zihniyeti anlamamıza yardımcı oluyor. Demokratik kurumlar, bireysel özgürlük ve insani değerler itilip, dışlanıyor. Tıpkı günümüzde Amerika’nın geri kalmış ülkelerde uyguladığı gibi.


    Şair Hüseyin EVCİL
    Copyright
    TYRANNOS Edebi Ürünler

    İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz
    Tyrannos Production 2007

  2. #32
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    KULE GÜNLÜĞÜ / Duraklama Devri

    Ülkemizin problemleri sadece bir iki konuyla sınırlı değil. Bugün her alanda, çözümü daha da zorlaşan olumsuzluklar görülüyor. Az gelişmişlik, üretimsizlik, tüketim çılgınlığı, aile yapısında çatlamalar, işsizlik ve yoksulluk katlanmış durumda. Çeteleşmeler, yolsuzluklar önlenemiyor. Terör zaten önlenemiyor.

    Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, 5 Kasım 1925 ’te Ankara Hukuk Mektebinin açılışında konuşurken şöyle diyor: En büyük ve en sinsi düşman, çürümüş hukuk ve dermansız izleyicilerdir. Atatürk’ün yine 1934 yılında söylediği: Uysal halk kitlesi, yanlış ve köstekleyici alışkanlıklar sonucu bir takım güçlerin tekelci vesayeti altına sürüklenebiliyorsa, bu kitle adına ulusal iradeyi temsil eden aydınlar harekete geçerler. Çünkü temel amaç, Türk ulusunun bağımsızlığı ve halkın mutluluğudur.

    Yurtsever insanların hiç uyumaması gereken bir döneme girdik. Çünkü geldiğimiz nokta, uçurumun kenarı. Küresel canavarların çemberinde bekliyoruz. Egemenler, çizdikleri yeni dünya haritalarının kabulü için uğraşıyorlar.

    12 Ocak 2007 tarihli bir gazetenin ön sayfasında: Dışişleri Bakanlığımızın görüşleri dikkatimi çekti. Haberde şöyle deniyor: Türkiye’nin birinci sorunu, Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit: Hiç kuşkusuz ve tartışmasız Irak’tır. Bütün bölgeyi etkileyecek çok önemli gelişmeler oluyor. Bu gelişmelerin büyük bölümü kontrolsüz. Amerika orada olanları anlamakta zorlandı. Neyse ki şimdi bizim söylediklerimize daha fazla kulak asmaya, bizi daha çok dinlemeye başladılar. Orada neler olacağı çok önemli. Büyük sorunlar doğabilir. Türkiye sınır problemleri yaşayabilir. Bunları dünya yaşadı. Bir sabah kalktılar ki, sınırları değişmiş. Sürekli bu meseleyi ele alıyoruz.

    Amerika’nın, bizim ya da başkalarının düşünceleriyle değil, yalnızca kendi planları doğrultusunda hareket ettiğini yeryüzünde bilmeyen kalmadı. Uzaydaki uydulardan her şeyi duyanların, her şeyi görenlerin bizim bu gibi küçük yorumlarımızı ciddiye almalarını düşünemeyiz. Sınırların değiştirilmesi dışarıda çok konuşulur oldu. Yaklaşan tehlikeyi içimizde tekrarlamak yerine, acilen tedbirlerimizi almalıyız. Fakat biz her dönemde, emperyalizmin tuzaklarına düşmüş, barış maskesi takanların dostluğuna inanmış, onların sevmediklerini sevmemiş, çağrıldığımız yere koşarak gitmiş insanlarız. Dedelerimizin kemiklerini çok sızlattık.

    Atatürk, 24 Ekim 1919’da Sivas’tan Ankara’ya gelirken Kırşehir’lilere, kuruluşuna çok önem, çok emek verdiği meclis konusunda görüşlerini açıklıyor. Diyor ki: Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun hayatına giderilmesi mümkün olmayan zararlar verebilir.

    Ulusların parçalanmalarıyla, sınırlarının değiştirilmesiyle ilgili yapılan açıklamalar moral bozucu. Buralarda neler yapmak istediğini yıllar öncesinden söyledi. Sadece söylemekle kalmadı, saygısız eylemlerde bulundu. Çekiç Gücün denetimiyle, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgemizin her milimetre karesini kendi bilgisayarlarına aktardılar. PKK’yı destekleyip yaşattılar, daha da yaşatabilirler. 31 Mayıs 1999 yılında yargılanan, batılı ülkeler tarafından kullanıldığını itiraf eden Öcalan ilk duruşmada: Türkiye’de, 1993 yılından bu yana, 1925 yılında başlatılan süreç gündemdedir. Bugünkü durum Musul ve Kerkük’ün kaybedildiği 1925 ’ten daha tehlikeli ve derindir dedi.

    Atatürk’ü arıyoruz. Toplumsal yaşamımızda eskimiş şeyleri söküp atmış, kendi gücümüze dayanarak gelişmeyi benimsemiş, kalkınmamız için dış sermaye, dış finans kurumları ile işbirliğinden özellikle kaçınmıştı. Fakat ölümünden sonra gelen bütün yöneticiler, ne yazık ki dış desteği kurtuluş sayan, ulusal çıkarlarımızdan ödünler veren, yaptıkları işlerin doğruluğuna inanan ve halkı da inandırmaya çalışan insanlar oldular.

    Kredi denilen şey: Paranın, ağır koşullara bağlı biçimde aktarıldığı ve üzerinde nerede, nasıl kullanılacağı yazılı bir mesajdır ( yangının benzinle söndürülmesi yöntemi ).

    Dün cephelerde çarpışarak geri aldığımız topraklarımızın, yabancılara tapu karşılığı satılması da tartışılacak önemli konulardan biri.


    Şair Hüseyin Evcil
    Copyright
    TYRANNOS Edebi Ürünler

    İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz
    Tyrannos Production 2007

  3. #33
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    KULE GÜNLÜĞÜ / Yerdeki Işıklar

    Her insan, aydınlanmayla ilgili, kişisel ifade biçimleri, özgün anlayışlar ortaya koyabilir. Çünkü her insan, değişik etkiler altında, değişik boyutlardaki pencerelerden bakıyor. Görüyor ya da göremiyor.

    Kimileri, derin kuyunun içinde mutlu olduğunu sanıyor ve o bulunduğu noktayı aydınlanmış kabul ediyor. Kimileri, gelen ışıktan çok rahatsız. Kimileri, aydın kimliği altında vatan hainliği yapıyor. Kalemini satanlar, geçmişine tecavüz edenler, maddi kazançlar uğruna ruhunu terk edenler.

    Yukarıdan bakmayı seven, çevresindeki yoksulları görmezden gelip sürekli ülkenin yoksulluğunu anlatmaktan hoşlanan, makyajlı, klasik ezbercilere tanık oluyoruz zaman zaman. Devletin hastalıklarını, toplumun kurtuluşunu, içki masalarında, müzik eşliğinde belirlemeyi seviyorlar. Farklılık kabul ediyorlar bu alışkanlıklarını.

    Bir kandırmacadır gidiyor, büyük güneşi izlemek adına.
    Duyarlı insanlara da üzülmek düşüyor.

    AYDIN İNSAN KİME DENİR ( özetle )

    Doğmatik duygulardan kurtulmuş ya da kalıtsal olarak bu yapıda olmayan,
    kendisi uygulasa da uygulamasa da yeniliklere açık olan,
    bir sorunun nedenlerini araştıran,
    bilgi toplayan,
    öğrendiklerini çevresine yaymaya çalışan,
    düşüncelerini her koşulda özgürce savunan,
    baskıcı ve çıkarcı idari sistemlere uygarca ve cesurca karşı koyabilen,
    erdemlerden yoksun egemen güçlere direnebilen,
    toplumun çıkarları için kendi çıkarlarından ödün verebilen,
    keşfettiği kaynaklardan edindiği bilgilerle doğru varsayımlar oluşturarak yargıda bulunabilen,
    yeni bilgilerin ışığında, kazanmış olduğu eski ya da yanlış düşüncelerini, tavırlarını değiştirebilen,
    insanların psikolojik özelliklerine, iç dünyalarına, duygularına ve özel yaşam biçimlerine hoşgörülü yaklaşabilen,
    doğadaki tüm varlıkların fiziksel ve ruhsal alanlarını incitmeksizin onlarla sıcak diyaloglar kurabilen insan: Aydındır.


    TYRANNOS Edebi Ürünler
    Tyrannos Production 2007

  4. #34
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    KULE GÜNLÜĞÜ / Süleyman Demirel ’in Geçmişteki Sözleri

    Eski Cumhurbaşkanı ve Politikacı

    - Türkiye bir hukuk devletidir. Kanunlar neyi emrediyorsa, gereği yapılır.
    Binaenaleyh, vicdanı hür hakimlerimiz - savcılarımız vardır. Suç işleyen eninde sonunda cezasını bulacaktır.
    Binaenaleyh, kimsenin kimseye karşı bir imtiyazı söz konusu edilemez.
    - Bana, sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz

    ( gazetecilerin ısrarlı soruları karşısında )
    - Bir enkaz devraldık.
    - Hiç kimse, devletin kör bir kuruşu için bile bana hesap soramaz.
    - Sayın Ecevit petrolü bıraktı da biz içtik mi ?
    - O direkleri siz mi diktiniz, o telleri siz mi çektiniz ? GAP’ı gaptırmam arkadaş.
    - İndireceğiz, hesap soracağız, hesap ...

    ( dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ’ı kastederek )
    - Güçlü Türkiye, kendi ayakları üzerinde durabilen Türkiye mutlaka yaratılacaktır.
    - Herkesin iki anahtarı olacak.
    - Benim çiftçim, benim köylüm …
    - Dün dündür, bugün bugündür.
    - O konulara girmem, şapkamı alır, kır atıma biner giderim.
    - Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
    - Var mı başka izah tarzı ?
    - Yollar yürümekle aşınmaz .
    Binaenaleyh, Türk insanı yol almıştır.
    - Milli gelirimiz, kanal sayımız artmıştır.
    - Ferah, hür ve aydınlık Türkiye için hepimiz el birliğiyle omuz omuza olmalıyız .
    Tyrannos Production 2007

  5. #35
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    Sevgili Agamennon öncelikle hoşgeldiniz.Hepsi birbirinden güzel ve bilgilendirici mesajlarınız için teşekkürederiz.Hepsini tek tek okudum hepside çok güzeldi.paylaşımınızın devam etmesi dilegiyle.Saygılarımla...

  6. #36
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    Sayın site yönetimi ve değerli dostlar

    Merhaba
    İlginize teşekkür ederim
    Felsefi ve toplumsal konularda düşüncelerinize hitap etmekle
    kendimi mutlu hissettim
    Sitede şu an ( KULE GÜNLÜĞÜ Başlığı altında ) bir miktar kompozisyonum bulunmakta.
    Yaklaşık 25 yıldır düşünmeye, üretmeye çalışıyorum.
    Devletimiz üst kademesinde,
    Türk Cumhuriyetlerinde ve sanat çevrelerinde referanslarım mevcuttur.
    Buraya çok saf düşüncelerle, paylaşmak için geldim
    Her şey gönlünüzce olsun diyorum. Selamlar - sevgiler
    Yolunuz düşerse bir gün, çay ve kurabiye ikram edebilirim

    Hüseyin
    Tyrannos Production 2007

  7. #37
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201

    Re: Sayın site yönetimi ve değerli dostlar

    Alıntı Agamennon Nickli Üyeden Alıntı
    Merhaba
    İlginize teşekkür ederim
    Felsefi ve toplumsal konularda düşüncelerinize hitap etmekle
    kendimi mutlu hissettim
    Sitede şu an ( KULE GÜNLÜĞÜ Başlığı altında ) bir miktar kompozisyonum bulunmakta.
    Yaklaşık 25 yıldır düşünmeye, üretmeye çalışıyorum.
    Devletimiz üst kademesinde,
    Türk Cumhuriyetlerinde ve sanat çevrelerinde referanslarım mevcuttur.
    Buraya çok saf düşüncelerle, paylaşmak için geldim
    Her şey gönlünüzce olsun diyorum. Selamlar - sevgiler
    Yolunuz düşerse bir gün, çay ve kurabiye ikram edebilirim

    Hüseyin
    Asıl biz teşekkürederiz böyle güzel yazıları bizlerle paylaştıgınız için.Başlık neden KULE GÜNLÜĞÜ ?

  8. #38
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46

    Yanıt

    Sevgili MyStrey merhaba

    Yıllardır kullandığım bir başlık üzerinde konuşmak isterim senin hatırın için ama bu başlığın ne anlama gelebileceğini mutlaka sen de bulabilirsin.
    Aslında çok basit. Demek ki ruhumun yaşadığı ve etrafı gözetlediği bir kule var.
    Orada üretiyorum
    Orada ölüyorum
    Oradan ulaşıyorum yıldızlara .

    Teşekkür ederim
    Sevgilerimi kabul et
    Her şey gönlünce olsun
    Hüseyin
    Tyrannos Production 2007

  9. #39
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    Teşekkürederim açıklama için.

  10. #40
    Member
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Yer
    Turkiye / IZMIR
    Mesajlar
    46
    RİCA EDERİM
    En kısa zamanda en içten duygularla yine burada buluşmak ve paylaşmak üzere selamlar
    Bu gece kafamdaki bir iki düşünceyi yazacağım
    Başlığı: Hüküm Süren Hastalıklar
    Toplumda o kadar çok hastalık var ki kaçıp gidesim geliyor bazen
    Dostlukla - Sağlıkla kal
    GÜNÜ GÜZEL YAŞA
    Tyrannos Production 2007

Sayfa 4/6 İlkİlk ... 23456 SonSon

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1 ©2011, Crawlability, Inc.