Korku bütün şeylerin babasıdır. Çünkü ancak ve ancak korkuyla anlayabiliriz dışımızdaki şeylerin önemini. Kafasına silah dayanmış birinden başka kim daha iyi algılayabilir ‘diğerinin’ gücünü.
Sahip olduğumuz sevgilere bile bu kaçınılmaz yasa hâkimdir. Bizi bir insanı sevmeye devam etmeye zorlayan şey, sevdiğimiz insanı kaybetme korkusundan başka bir şey değildir. Annenin yokluğu, ancak çocuğun -varlığının bilincine vardığı ilk anlardan beri gelişen- ‘tarihi’ korkusunun ışığında anlamını bulur. Çocuk, kaybetme korkusuyla daha çok sever annesini. Her korkunun kadim bir geçmişi vardır.
Bu, ‘aşk’ta da böyledir. Gençken savurganlığı yüzünden sevdiği kadının hakkını veremeyen bir adamın, yaşlılığında o kadına tutkuyla sarılmasının nedeni, onu kaybetmekten gerçek anlamda korkmaya başlamasıdır.
Şu da bir gerçektir: Korku güven duygusu olmaksızın hiçbir işe yaramaz. En çok güvendiğimiz insanların ruhumuzun derinliklerindeki en büyük korkuların kaynağı olmasının ardında bu ‘diyalektik bilinç’ yatar.
‘Korku’ ve ‘güven’ birbiriyle çatışarak ve birbirini tamamlayarak yaşam alanı bulur. Korkularıyla yüzleşebilmek kendine en çok güvenen insanların işidir. Ve en çok korkan insanlar kendine en çok güvenen insanlardır.
Yer imleri