Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakiki bir vazife-i insaniye ve ne kadar fıtrî, münâsip bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu görmek istersen; şu temsili hikayeciğe bak, dinle:

Seferberlikte, bir taburda, biri muallem vazifeperver, diğeri acemi nefisperver iki asker beraber bulunuyordu. Vazifeperver nefer, talime ve cihâda dikkat eder, erzak ve tâyinâtını hiç düşünmezdi. Çünkü anlamış ki, onu beslemek ve cihazatını vermek, hasta olsa tedavi etmek, hatta indelhâce lokmayı ağzına koymaya kadar devletin vazifesidir. Ve onun asıl vazifesi tâlim ve cihaddır. Fakat, bazı erzak ve cihazat işlerinde işler: Kazan kaynatır, karavanayı yıkar, getirir...

Ona sorulsa, "Ne yapıyorsun?"

"Devletin angaryasını çekiyorum" der. Demiyor, "Nafakam için çalışıyorum."

Diğer şikemperver ve acemi nefer ise, talime ve harbe dikkat etmezdi. "O devlet işidir. Bana ne!" derdi. Dâim nafakasını düşünüp, onun peşinde dolaşır, taburu terk eder, çarşıya gider, alış veriş ederdi.

Birgün, muallem arkadaşı ona dedi:

"Birader, asıl vazifen talim ve muharebedir. Sen onun için buraya getirilmişsin. Padişaha itimat et. O seni aç bırakmaz. O, onun vazifesidir. Hem sen âciz ve fakirsin, her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücâhede ve seferberlik zamanıdır. Hem sana, 'Âsidir' der, ceza verirler."

"Evet, iki vazife peşimizde görünüyor: Biri padişahın vazifesidir, bazan biz onun angaryasını çekeriz ki, bizi beslemektir; diğeri bizim vazifemizdir, padişah bize teshîlât ile yardım eder ki, tâlim ve harbdir."

Acaba o serseri nefer, o mücâhit mualleme kulak vermezse, ne kadar tehlikede kalır, anlarsın!

İşte, ey tenbel nefsim!

O dalgalı meydan-ı harb, bu dağdağalı dünya hayatıdır.

O taburlara taksim edilen ordu ise cemiyet-i beşeriyedir. Ve o tabur ise şu asrın cemaat-ı İslâmiyesidir.

O iki nefer ise, biri feraiz-i diniyesini bilen ve işleyen ve kebâiri terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücahade eden müttaki Müslümandır. Diğeri, Rezzâk-ı Hakîkiyi ittiham etmek derecesinde derd-i maişete dalıp, feraizi terk ve maişet yolunda rast gelen günahları işleyen fâsık-ı hasîrdir.

Ve o talim ve talimat ise - başta namaz - ibâdettir.

Ve o harb ise; nefis ve hevâ, cin ve ins şeytanlarına karşı mücâhade edip günahlardan ve ahlak-ı rezileden, kalb ve ruhunu, helaket-i ebediyeden kurtarmaktır.

Ve o iki vazife ise; birisi hayatı verip beslemektir, diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip, yalvarmaktır, Ona tevekkül edip emniyet etmektir.

Evet, en parlak bir mu'cize-i sanat-ı Samedâniye ve hârika-i hikmet-i Rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur. Ondan başka olmaz!

Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir, meyve kurtları ve balıklar gibi. En aciz, en nazik mahlûk, en iyi rızkı o yer, çocuklar ve yavrular gibi.

Evet, vâsıta-i rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfidir. Demek, derd-i maişet için namazını terk eden, o nefere benzer ki, talimi ve siperini bırakıp çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Rezzâk-ı Kerîmin matbaha-i rahmetinden tayinatını aramak; başkalara bâr olmamak için bizzat gitmek güzeldir, mertliktir. O dahi bir ibadettir.

Hem, insan ibadet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı maneviyesi gösteriyor. Zira, hayat-ı dünyeviyesine lazım olan amel ve iktidar cihetinde en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat, hayat-ı maneviye ve uhreviyesine lazım olan ilim ve iftikar ile tazarrû ve ibadet cihetinde hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir.

Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksat yapsan ve ona dâim çalışsan, en ednâ bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksat yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.

İşte sana iki yol. İstediğini intihap edebilirsin. Hidâyet ve tevfîkı Erhamü'r-Râhimînden iste.