Kuran’ın Aslı Yakıldı mı?

Bu dikkat çekici başlığa Kuran’a karşı saldırıların yapıldığı ateist sitelerde çok fazla rastlanmaktadır. Bu başlık kullanılan yazılarda genelde tarihi bazı olaylar çarpıtılarak, konu saptırılmakta, insanların Kuran’a bakışında kuşkular oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu sinsi yaklaşım, tarihi gerçekler objektif değerlendirildiğinde boşa çıkacağı açıktır.
Bu yazıda sizlere Kuran’ın derlenmesi ve günümüze kadar nasıl geldiğini anlatmaya çalışacağımız. Bu süreç içinde yaşanan olaylar, ön yargılı ateistler tarafından nasıl çarpıtıldığına değinmeye çalışacağım.

Kuran’ın vahyedilmesi ve yazılması:

Vahiy kelime gizli konuşmak, fısıldamak anlamlarına gelmektedir. Peygamberlere vahiy onun elçisi Cebrail tarafından getirilmiştir. Peygamberler de kendisine aktarılan bu vahyi, görevi gereği diğer insanlara aktarmıştır. Al’a suresinde Allah Kuran’ın peygambere vahyini şöyle anlatmaktadır:

87/6- Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.

Kuran peygamberimize vahiy olunurken ezberletiliyordu. Peygamberimiz de ezberlediği bu ayetleri onunla birlikte olan vahiy katiplerini yazdırıyordu. Her ayetin hangi surede olacağını işaret ediyordu. Bir yandan da sahabe tarafından peygamberin koyduğu bu tertibe göre ayetler ezberleniyor ve okunuyordu.
Kuran’ın yazılmasını iyi anlayabilmek için günümüzden 14 asır önceki şartları da göz önünde tutmak önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle İslam dinin ilk yıllarında ekonomik güç ve imkanlar çok iyi değildi. Yazı için gerekli olan araçlar çok ilkel düzeydi. Bunun yanında gerekli araçlara da ulaşmak çok zordu. Kuran ayetleri çok ilkel yazı gereçleriyle deri, kemik, taş parçaları,bağırsak, hurma yapraklarının üzerine yazılıp peygamberimizin evinde korunuyordu.
Ayrıca Arap yazısı çok gelişmiş durumda değildi. Harekelendirme ve harflerden bulunan noktalar yazıda kullanılmıyordu. Örneğin “Be” harfi ile “Te” harfini ayıran noktalar bu dönemde henüz kullanılmıyordu. Bu harfler yazının akışına göre ne olduğu tayin edilip ona göre okunuyordu. Bu nedenle Arapça’nın okunması ve yazılması çok zordu.

İlk Derleme Çalışması:

Peygamberimiz döneminde Kuran hala vahyedildiği için kitap olarak henüz derlenmemişti. Fakat hafızlar tarafından sıra ile okunuyor ve her gelen yeni vahiy Kuran’da peygamberimizin işaret ettiği sureye konuluyordu. Peygamberimiz vefat ettiğinde Kuran bir çok hafız tarafında ezbere okunur durumdaydı ve vahiy tümü yazılı kayıt altına alınmıştı.
Ebu Bekir dönemindeki Yemame savaşında bir çok sahabenin şehit düşmesi ve bunlardan bazılarının Kuran hafızı olması, hafızların azalmasına sebep oldu.
Bunun için Hz. Ömer’in teklifi doğrultusunda Ebu Bekir tarafından Kuran’ın tümünün tek bir nusha halinde toplanmasına karar verildi. Zeyd ibn Sabit tarafından surelerin tertibi göz önünde bulundurulmadan tüm yazılı ayetler toplatıldı. Toplanan bu ayetler dönemin imkanlarına uygun kağıt yapraklar üzerine yazılmıştı.
Zeyd’in derlediği bu Kuran, Ebu Bekir’in korumasında kalmış, onun şehit edilmesinden sonra Ömer’e geçmiş, onun şehit edilmesinden sonra ise kızı Haysa’ya intikal geçmiştir.

İkinci Derlenmesi:

Osman’ın halifeliği sırasında İslam devletinin sınırları çok genişledi. Farklı Arap kabilelileri İslam’ın kabul etmelerinin yanında farklı ırklardan insanlar da İslam dinin seçiyorlardı. Ana dilleri farklı olan insanların Kuran’ı okuyuşları doğal olarak farklı olacaktı. Aynı şekilde farklı arap kabileleri arasında da günümüzdeki Araplar arasında olduğu gibi derin lehçe farklılıkları vardı. Bu nedenle gerek bu farklı arap kabileleri ve gerekse farklı milletlerin Kuran okuyuşları arasında farklılıklar oluştu. Bu okuyuş farklılıkları anlaşmazlıklara ve tartışmalara yol açmaya başlamıştı. Hatta bu tartışmalar gruplaşmalara ve insanların bu farklılıklardan dolayı birbirlerini tekfirlikle suçlamaya kadar ulaştı.
Bu durumu anlamak için Türkçe’den örnek vermek gerekirse;
“ Her Müslüman kardeşler” ayetini doğu şivesiyle konuşan bir kişi ile İstanbul şivesi ile konuşan kişi farklı telaffuz edecektir. İstanbul lehçesiyle “kardeştir” ifadesini doğu lehçesiyle konuşan bir kişi “Gardaşdır” diye telaffuz edebilir. Burada bir anlam farklığı yokken, okunu farklılığı oluşmaktadır.
Arapça’da farklı lehçeler arasında Türkçe’ye göre çok daha büyük farklılıklar vardır. Bu yüzden anlam olarak aynı olsa da, farklı okunuşlar ortaya çıktı. Bu okunuşları insanlar yazıya geçirdiği zaman bu seferde zaten ilkel bir yazı durumunda olan Arapça’da yazılarda farklılıklar oluşmaya başladı. Tükçe’deki örneğe dönersek. Kardeştir kelimesini başka Arap kabileleri lehçelerinden dolayı yazıda da farklı yazdılar.
Kişisel gayretlerle yazılmış olan Kuran’lar hem metotsuz olarak toplanmış ve içinde bir çok imla hatası ve kişisel yorumlar barındırıyordu. Bazılarında Kuran dışında peygamberimize ait sözler de yazılmaya çalışılmıştı.
Bunun ilerde sorun yaratabileceğini gören Osman harekete geçerek, bu farklılıkları ortadan kaldırmaya karar verdi.
Bir komisyon kurularak Kuran peygamberimizin lehçesi olan Kureyş lehçesinde Ebu Bekir döneminde toparlanmış olan metinlerden, okunuş sırasına göre derlendi.
Bundan sonra okuma farklılıklarını ortadan kaldırmak ve Müslümanları tek bir okuyuş etrafından birleştirmek için bütün şahsi Mushaflar ve Kuran parçalarının yakılmasına karar verildi.
Bu dönemde devlet çok büyümüş ve ekonomik imkanlar daha çok artmıştı. Daha önceden imkansızlıklar içinde deri, kemik, taşa yazılmış ve zaman içinde sürekli okunduğu için yıpranmıştı. Kuran çok daha iyi imkanlarla ve gelişmiş bir yazı tekniği ile Kureyş lehçesinde kağıda yazılmıştı. Artık eski ve yıpranmış nushalar da ihtiyaç kalmamıştı. Bunlar da ortadan kaldırıldı.
Böylece kureyş lehçesinden yazılmış tek nusha kaldı. Günümüzde tüm İslam dünyasından kullanılan nusha da bunun kopyasıdır. Günümüzde birbirinden farklı düşünen, hatta birbirine düşman dahi olan onlarca Müslüman grup, mezhep, tarikat yada düşünce ekolü vardır. Bu grupların hiç birisinde ayrılık sebebi Kuran’ın metni hakkında değildir. Sii yada Sünni olsun hepsi aynı Kuran’a iman eder. Farklılıklar Kuran dışında bazı hadisleri insanların kaynak olarak kabul etmesinden kaynaklanır.
Sonuçta Kuran’ın aslının yakılması olayı kısaca budur. Ateist iddialarda olduğu gibi ortada şüphe uyandıracak hiçbir durum yoktur.
Allah Kuran’ın Allah katından olduğuna delil olarak içinde hiçbir çelişki olmamasını göstermektedir. Bu sitede de asıl bu gerçeği yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz. Eğer Kuran Rabbimizin katından gelmeseydi, ilahi bir bilginin eseri olmasaydı, içinde bir çok çelişkiler bulunurdu.
Bunun dışında içinde barındırdığı bilimsel ayetler ve matematiksel sistem ve kelime tekrarları Kuran’ın günümüzden 14 asırdan fazla bir süre önce Arap çöllerinde yaşamış olan bir insanın sözleri olamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Kuran Rabbimizin sözleridir. Kendi yolunu insanlara göstermek için bir hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hesap günü geldiğinde biz ondan sorulacağız.

ALINTIDIR.