Sayfa 4/5 İlkİlk ... 2345 SonSon
48 sonuçtan 31 ile 40 arası

Mırıldanmalar...

  1. #31
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    ayrılığı önce göz sonra yürek en son beyin kabullenirmiş tıpkı aşkın izlediği yol gibi...
    surlarımdan aşağı bırakacağım bir öyküsün,aşkı burçlarında yaşadığım bu kentte..
    yaptığım tek gerçeksin ama
    gerçekleri kabullenip kırıntılarla gidebileceğim bir yol değilsin...

  2. #32
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    sen çok az bunu anlayabilmişsin değil mi?
    şimdi tutmakta,bırakmamakta haklısın...
    yok çare budur pare,hesabına düşen...
    vazgeçtiğim sabahın hangi sabah olduğunu bile unuttum...
    haksız değilmişim seni terketmekle değil mi?

  3. #33
    Moderator
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    6.163
    Alıntı mystrey Nickli Üyeden Alıntı
    sen çok az bunu anlayabilmişsin değil mi?
    şimdi tutmakta,bırakmamakta haklısın...
    yok çare budur pare,hesabına düşen...
    vazgeçtiğim sabahın hangi sabah olduğunu bile unuttum...
    haksız değilmişim seni terketmekle değil mi?
    Yastayım hiç kimse bilmiyor
    [
    Ya da
    [

  4. #34
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    kelimeler buz mermere çarpsada
    kendini koruyabilecek bir çepere sahiptir
    yeniden umutla ve inatla
    bir rota belirir gökyüzünde
    o yolculukta,arkaya bakılmaz
    hep ufka.........................................

  5. #35
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Yer
    Muğla-Bursa
    Mesajlar
    411
    Geç fark ettim seni, halbuki hergün yanyanaydık, aynı sırada oturmasakta hiç, aynı sınıfı paylaştık çoğu zaman. Aynı ortamdaki aynı havayı soluduk. Sen hiç bakmadın gözlerimin içine, ben ise geç fark ettim seni. Sen bilmezsin geçenlerde çarpışmamıza bir adım kalmıştı. Belkide ilk defa bakacaktın gözlerime, garip bir ifadeyle, bende "afedersiniz" diyecektim. Ve bu ilk kelime belkide başlangıcı olacaktı aşkımızın. Ama sen erken bir adım attın bensizliğe, ben bir adım geç kaldım senli günlere ve biz birer adım attık yalnızlığa.. Geç fark ettim seni, çabuk kaybetmeyeceğim. Sen aynı hızda yürümeye devam et sakın değişme, ben bir adım daha fazla atacağım hayata..

    Mirze KOCA

  6. #36
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    135
    kumru, sessizce basini kaldirdi. yoldan gecmekte olan turist otobusune bakis firlatti saskin saskin, onlardaki heyecani gozlemledi yuzundeki gulumselere mantik yurutttu..
    anlik bi bakistan koca bi kitap dolduracak kadar fikir yurutebilcegini dusundu..oysa kumru hala camin sessiz ve tenha kosesinde isyankar uzaniyordu ucma zamanini gecirmisti...mavi gokyuzunden yeryuzune bakislar icin zamanin geldigini bildigi halde silkinmeyisi ne kadarda uzucuydu...
    aksam savusur, gun cikar ..aydinlik bizimdir....

  7. #37
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    135
    surgun sessizligi hala suruyo yuregimin, dalga vurusu ozlemi tum benligimi kapliyo, gozlerini kendi ellerimle cizdigim bir limana dogru yaklasir gibi kipirlik sezgileri var icimde...
    zaman geldimi yoksa, oysa onu sadece cumlelerdeki hazanin yuzune vurusunu gormek mi etkiledi yoksa yureginde bana benzeyen benzerlikmi..
    ancak denizin ortasinda yim liman basna gozukmedikce limana ulasmis saymiycam....
    aksam savusur, gun cikar ..aydinlik bizimdir....

  8. #38
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    Yaşamak yorulmaktır; ama bunun için güzeldir. Varolmak ve var kalmak, cesaret ister.

    En çok da var olmanın dayanılmaz sancısı ile yok olmanın hafifliği arasında koşturmak.. Hayat bu zaten... koşarken kaçırmak,kaçırırken ahlanmak,ahlanırken özlem duymak..özlem duyarken duraklarda beklemek,beklerken hayatın elinden sabun köpüğü gibi kaymak...ve mola vermek düşlerinin ötesinde.. ta ödesinde zamanın...

  9. #39
    Member
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Yer
    kale arkası AKINCILAR tribününden
    Mesajlar
    65
    Akan zamanın soldurduğu kurumuş dalların arasından görünürdü deniz. Puslu bir kış sabahının ıslak ve kirli aydınlığının içinden. Denizin soluk ve matlaşmış haline özenip beyazlığını yitirmiş köpükler de öyle görünürdü. Kirli ve sarı.

    Oysa, o kirli ve sapsarı köpükler, zaman zaman hırçınlaşıp da deniz fenerinin burnundaki kayalıklara vurduğunda, ne kadar temiz ve bir kar beyazı pırılpırıl olurlardı, geçmiş yılların puslu yaz sabahlarında.

    Eskisi kadar olmasa bile, yalıların önündeki beton ayakların yanında, ya da burundaki fenerin yanan-sönen ışığının yansıdığı ıslak kayalıklarda, tembel ve yorgun martılar olurdu. Kimi, tünediği direkte soğuğun içine işlemişliğinden titreyerek, kimi yarım kalmış bir melodiyi hatırlamağa çalışıp neşeli görünmeye çalışarak, kimi de artık bu denizlerin martıları olmadığının bilincini yaşadığından suskunlaşarak sessizleşirdi.

    Bazen bir vapur geçerdi. İsteksiz ve yorgun. Burnunda yardığı suların arasından süzülmeğe bile üşenerek. Solgun ışıklarının aydınlattığı bir kaç gölgemsi insan görünürdü içerde biryerlerden. Asırlarca kımıldamamaya yemin etmiş gibi, hareketsiz. Öyle geçip giderdi yalıların yanından. O eski günlerdeki, insanın yüreğini hoplatıp göğüs geçirten düdüklerini duymazdınız bile. Bazen bu belirsiz, silik silik görünen şeyler, kırık bir aynanın içinden bakar gibi, parça parça olurdu. Yağmur olanca hırsı ile camlara vurup yayıldığında. Bir görünür, bir kaybolurdu zaman silik görüntüler kaybolup netleştiğinde.

    Yapacak pek az şey kalırdı o zaman, günün içinde yürüyüp gitmek için. Rüzgârın ağlayıp inlemesi çoğalırdı bir de. Ve göğsünün üzerine oturup çökmüş geçmişin ağırlığı.

    Ve sonra da yitirilmiş karanlıklar gelip çökerdi yalnızlıkların içine yeniden. Hayal meyal görünen fenerin yanıp sönen ışıkları arasında silikleşen martıların çığlıkları yavaş yavaş uzaklaşırdı. Yitirdiğimiz eski yıllar gibi.

    Akıp giden zamanın soldurduğu kurumuş dalların aralıklarından görünen deniz, kutsallığını hiç yitirmezdi. Onun için deniz, denizdi. Solsa da, sararsa da, karanlıklaşsa da zaman zaman, martılarını yitirse de tümden, deniz, denizdi onun için. Eski, köhne limanlarda bile güzeldi deniz onun için. Sisli kandilleriyle, akşamın ve gecenin karanlığını yırtıp atan kahkahalarıyla. Yitik de olsa, beyazlığını hiç yitirmeyen ve yitirmeyecek olan martılarıyla.

    Ama, martıların gagalarına sinip kalmış deniz yosunlarının bile özlediği o eski denizlerin maviliğinde yaşamak olanaksızlaşıyordu gün gün. Çünkü o denizlerin maviliği anlamsızlaşıyor, silikleşiyordu günler geçip martılarını yitirdikçe. Ve yitiriyordu gerçekten o martılarını hovardaca.

    Olsun. Bir gün hiç martı kalmasa da yeryüzünde, önemli değil. Bir zamanlar o martılar gerçekten vardı ya. Akan zamanın içinde yitip gitseler; kararan gökyüzünün kirliliğinde silikleşseler; çirkinliklere göz yumup baş kaldırmasalar bile artık.

    Akıp giden zamanın içinde kalmış sevgililerimizin ; ümitlerimizin, hayallerimizin, saf ve temiz, el değmemiş aşklarımızın anlamı ve büyüklüğü gibi yüceleşen duygularımızın timsali olan martılar.
    biz bu şehri tribünde sevdik

    övünmek gibi olmasın BİZORDUSPORLUYUZ

  10. #40
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Yer
    Turkiye
    Mesajlar
    129
    Bu konu baya sessiz kalmış, uyuyan devi uyandırmalıyız değilmi
    bu konuya bnde birşeyler eklemek isterim.
    mystery ve diğer arkadaşlarla bu güzel konuyu devam ettirebiliriz.
    [
    [

    [

    [

Sayfa 4/5 İlkİlk ... 2345 SonSon

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1 ©2011, Crawlability, Inc.