mystrey şu ağlayan kadını kaldırma şansın varmı ağlayan bir insan görmeye dayanamıyorumda onun için yani
Adam Ol Gönüllere Dol
Bir türküde, “İndim dereye, taş bulamadım / Gönlüme göre eş bulamadım” deniliyor.
Eş yerine iş, aş da diyebiliriz. Taşların bağlandığı, köpeklerin salıverildiği bu devirde
Zalime atmak için taş da yok. Lokantalarda, çarşı ve pazarda sağlıklı yiyecek bulmak o kadar zor ki... Yani eş bulmakla bitmiyor iş. İyilik, güzellik azaldı ama çevre kirliliği, gürültü, anarşi, terör bol miktarda var. Yaşamak pahalı, ölmek ucuz. Üstelik kötülüğe, çirkinliğe alıştık, göz yumarak, aldırmayarak daha da çoğalmaları için var gücümüzle çalıştık...
“Bu viran ülke ve bu yoksul insan kütlesi için ne yaptın? (...) Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. (...) O, kara toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte her yanın kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.” diyen Yakup Kadri ne kadar da haklı. Kendimi bir “Yaban” gibi hissediyorum ve sözde okur-yazar ama kitap okumayan, mektup bile yazmayan kişilerin kirli sokaklarında bir yabancı gibi dolaşıyorum.
Magandalar birbirlerine eşek şakaları yapıyorlar, yedikleri yiyeceklerin artıklarını yerlere fırlatıyorlar, itişip kakışarak gelip geçenleri rahatsız ediyorlar ama kimse ses çıkar(a)mıyor, üstelik aman başım belaya girmesin, bana bulaşmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar, diye oradan hızla uzaklaşıyor herkes. “Namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalıdırlar” sözü geliyor aklıma. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, dersek yüz bulur, astar ister böyleleri. Susma, sustukça sıra sana gelecek. Bu tür kişiler çoğalacak, rahat, huzur elden gidecek” diyorum ama kimse oralı olmuyor.
Aklıma bir Bektaşi fıkrası geliyor: Kibar bir gence bir arkadaşı eşek demiş. Şimdiye dek böyle bir hakarete uğramayan genç bunu hazmedememiş, düşüp bayılmış, bir türlü ayıltamamışlar. O sırada oradan geçmekte olan bir Bektaşi durumu öğrenmiş, gencin kulağına eğilip bir şeyler söylemiş. Geç bir süre sonra ayılmış, gülerek çekip gitmiş. Oradakiler bunu nasıl yaptığını sormuşlar. Bektaşi gülerek, “Çok kolay, demiş. Genç daha önce kendisine eşek denilmediği için, bu söz çok ağırına gitmiş ama ben kulağına kırk kere eşek deyince alıştı, hiç yadırgamadı.”
Azalan insancıllığa, çoğalan hayvanlığa bakıyorum da, fıkradaki genç gibi olmak üzereyiz diye düşünüyorum ve Nabi’nin bir beytini değiştirerek şöyle diyorum:
Bende tepki yok, onda insanlıktan zerre
İki yoktan ne çıkar,
mystrey şu ağlayan kadını kaldırma şansın varmı ağlayan bir insan görmeye dayanamıyorumda onun için yani
herzaman doğruyu söyle ne dediğini hatırlamak zorunda kalmassın
hayatın içinde ağlamakta var ama..bir süre sonra alışırsınadem52 Nickli Üyeden Alıntı
Mystery bu yazdıklarında sonuna kadar haklısın... Bak ne diyeceğim:
'Komşusu açken, tok yatan bizden değildir' sözüyle gurur duyarız, ama bırak komşuyu yakın akrabalar açken, fosur fosur uyuyoruz...
'Temizlik imandan gelir' sözüyle gurur duyup geçmişte Parislilerin pislik içinde yaşadıklarını söyleyerek kendimizi 'iyi' hissediyoruz... Gidip Paris'e bakın... pırıl pırıl... Onlar demek ki ders alıp ilerlemişler... (Ya da Singapur'a gidip bakın... ya da B.A.E'ye gidip bakın)
'Bana bir harf öğretenin kölesi olurum' sözünü hepimiz biliriz... Bir harf değil, daha fazlasını öğreten insanlara gördüğümüz reva, ortada... Bırakın onu... madem öğrendiniz... neden başkasına öğretmezsiniz...
'Eline, diline, beline' sözü var... 70 yaşındaki emekli dedenin maaşı çalınıyor... dilimiz cehennem ateşi gibi yalayıp yutuyor iyi olan ne varsa... 17 aylık bebekler taciz ediliyor... ya yurt çocukları...
Bir söz var: Bir kaynaktan hem acı hem de tatlı su çıkmaz... Ne yazık ki son zamanlarda bizlerden ancak acı su çıkıyor... Kirli bir yürekten ancak kirli şeyler çıkar...
Demek ki, taşlaşmış yüreklerimizi değiştirmeliyiz ve yerine etten yürekler koymalıyız... En önemlisi bu: Yüreklerimizi değiştirmeliyiz... Alçakgönüllü şekilde... uysallıkla... sevinçle... istekle... Yüreklerinizi araştırın, bakın içinde ne var...
Neyse... hamıya çox salamlar...
Şükr Allaha ki pişiklerin qənətləri yox... Olsa idi, göydə göyərçin qalmazdı... Allah kimə qənət verəcəyini bilir!
çok güzel izah etmişin abi..her fert kendi üzerine düşeni layıkıyla yaparsa değerlerimize sahip çıkarsa bunları aşarız inşyeshu Nickli Üyeden Alıntı
hayatın içinde ağlamakta var ama..bir süre sonra alışırsın [/quote tamam alıştım artık kaldırmana gerek yokmystrey Nickli Üyeden Alıntı
herzaman doğruyu söyle ne dediğini hatırlamak zorunda kalmassın
Yer imleri