Sayfa 1/2 12 SonSon
12 sonuçtan 1 ile 10 arası

Mehmet Akif Ersoy

  1. #1
    Moderator
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    6.163

    Mehmet Akif Ersoy

    Mehmet Akif Ersoy'un Hayatı (1873 - 1936)


    --------------------------------------------------------------------------------

    İstiklâl Marşı şâiri. Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı.

    Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder.

    Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir.

    1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi.

    Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır.

    1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti.

    1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü.

    Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır.

    Mehmed Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da "Millî Şâir" ismini almıştır.

    Şairin en büyük eseri Safahat genel adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur:

    1.Kitap: Safahat (1911)

    2.Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (1912)

    3. Kitap: Hakkın Sesleri (1913)

    4. Kitap: Fatih Kürsüsünde (1914)

    5. Kitap: Hatıralar (1917)

    6. Kitap: Asım (1924)

    7. Kitap: Gölgeler (1933).
    [
    Ya da
    [

  2. #2
    Moderator
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    6.163
    İSTİKLÂL MARŞI

    - Kahraman Ordumuza -

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

    Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
    Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
    "Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
    Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkı'ın
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

    Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
    Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
    Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
    Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

    Rûhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
    Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
    Bu ezanlar - ki şahâdetleri dinin temeli -
    Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

    O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım,
    Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
    Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
    O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
    Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    [
    Ya da
    [

  3. #3
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    Elif teşekkürler paylaşımın çok güzeldi ellerine sağlık

  4. #4
    Moderator
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    6.163
    Çanakkale Şehitlerine

    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

    Mehmet Akif Ersoy
    [
    Ya da
    [

  5. #5
    Senior Member adem52 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Yer
    ordu fatsa istanbul türkiye
    Mesajlar
    667
    çok büyük bir şair allah rahmet eylesin teşekkürler elif sağol
    herzaman doğruyu söyle ne dediğini hatırlamak zorunda kalmassın

  6. #6
    Moderator
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    6.163
    HÜSRAN

    Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

    İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.

    Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,

    Ben zaten uzunboylu düşünmekten uzaktım!

    Haykır! 'Kime, lâkin? Hani sâhibleri yurdun?

    Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

    Feryâdımı artık boğarak, naş'ını tuttum,

    Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.

    Seller gibi vâdîyi enînim saracakken,

    Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

    Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

    İnler 'Safahat'ımdaki hüsran bile sessiz!
    [
    Ya da
    [

  7. #7
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    135
    bu guzel mehmet akif ersoy sayfasi icin tesekkurler ..
    yasami boyunca vatani sevgisiyle yanmis bu buyuk sairimiz, vefaat inda ihmalkar davranilmistir..
    Alllah mekanini cennet eylesin..
    aksam savusur, gun cikar ..aydinlik bizimdir....

  8. #8
    Azeri.net Sevdalısı
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    2.201
    İstiklal Marşı gibi bir yapıtı ülkemize hediye etmiş bu güzel şahsiyeti andıgın için teşekkürederiz elif emeğine sağlık

  9. #9
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Yer
    Muğla-Bursa
    Mesajlar
    411
    Acaba İstiklal Marşı'nın gerçek manasını bilen var mı? Bir ezbere değilde anlayarak okusalar ne olur acaba. Hadi anlayarak okuyun.
    --------------
    Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
    Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
    "Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
    --------------
    Rûhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
    Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
    Bu ezanlar - ki şahâdetleri dinin temeli -
    Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
    ----------------
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

  10. #10
    Junior Member
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Yer
    istanbul türkiye
    Mesajlar
    16
    Mehmet Akif Erson ile ilgili çok hoş bir hikaye var:bir gün edebiyat üstüne bir toplantıdaymış ve edebiyattan bahsediyormuş.kendisinin asıl mesleğinin baytarlık olduğunu bilen ve onun edebiyattan anlamayacağını düşünen biri onu aşağılamak için 'siz baytarsınız dimi' demiş Mehmet Akif Erson da şöyle cevap vermiş:evet bir yeriniz mi ağrıyor?
    bırak dağınık kalsın

Sayfa 1/2 12 SonSon

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1 ©2011, Crawlability, Inc.