Söylemediklerimi işitin lütfen!
Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,
Ve
Hiçbiri ben değilim...
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.
"Kendinden emin biri" dersiniz,
Sanki; güllük gülistanlık
Benim için herşey...
Adım güven belirtir,
Ve
Oyunumun adı;
"Ağırbaşlılık"tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben...
Kimseye gereksinme duymayan
Ben...
Fakat, inanmayın bana,
Lütfen!
Herşey dışta, düzgün ve cilalı
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!
Altta ne güven ne de rahatlık...
Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!
Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla.
Kimsenin bilmesini istemem...
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım...
Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte;
Maskelerimi onun için takarım...
Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...
Onlar;
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden.
Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...
Ve
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.
Bana,
"Sen değerlisin" diyecek,
"Maskesizken daha bir insansın"
"Daha yakın, daha bir dostsun"
Diyecek bir bakışa
Beni gören bir bakışa
Muhtacım...
Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.
Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki
Her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım.
Beni okuyorsanız eğer, buralara kadar ulaştıysanız yani, sizin de
bu ortamda dostluk ve sevgi aradığınızı ya da er geç arayacağınızı
düşünüyorum... Örneğin okumakta olduğunuz bu dergiye
emek veren kişiler, birbirini görmeden, tanımadan sevdiler,
dostluk adına çabalarını sürdürdüler... Birbirimizi görmeden,
tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk
ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor..
Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da
fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanların..
Oysa burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır,
birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz ( ya da sevmeyiz )
ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız....Değer verir,
dost oluruz.. Çok sevdigim bir şair ve filozofun, Halil Cibran'in
sözlerini yazım süresince paylaşacağım sizlerle:
"Dostunuz size
aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i
ona söylemekten korkmayınız.
Ve o sustuğunda yüreğiniz
onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin
alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin..
Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki ?
O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız
boşluğunuzu değil..
Ve dostluğunuzun uyumunda,
bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın..."
Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için,
bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya
bizimki. Bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız,
güvenmek isteriz yazılana, dostlarımıza.... Gerçekten o kişi mi...
Gerçekten böyle mi düşünür.O mu gerçekten bizim etkilendiğimiz,
sevgi duyduğumuz... Yoksa yalan mı bize söyledikleri... Yoksa...
Yoksa... Bize sevgiden bahseden, yüce duyguları bayrak etmiş
kişi, evinde eşini veya çocuklarını döven biri mi? En azından,
insanları, iddia ettiği kadar sevmiyor olabilir mi? Zaman içinde
tanıdıkça kuşkular başlayacaktır...
Hiç kimse yalanı sürekli
sürdürecek kadar zeki değildir...
Ve hiç kimse de bu yalanlara
sonsuza kadar inanacak kadar saf değil...
Dürüstlük, özgürlük
demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla...
"Özgürlüğünüz,
kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda,
daha büyücek bir özgürlüğe zincir olur." Sürdürmeye
çalışacağımız yalan, hatırlamak zorunda olduğumuz uydurma
kişilik en çok kendimizi rahatsız edecektir bir gün... İnsan
karşısındakini bir süre aldatabilir belki... Hatta uzun bir
süre de bunu devam ettirebilir... Ama kendini kandıramaz,
bunu hep sürdüremez. Sürdürürse, kişilik sorunları
başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken,
kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir...
Ne kaybederiz oysa, ne olur boyumuz kısa veya uzun ise,
zayıf veya şişman isek... Sağlığımız yerinde veya değil ise...
Eksiklerimiz varsa... Paramız olsa veya olmasa...
Veya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsak....
Ya da o ülkeye gitmemişsek...Sesimiz güzel değilse...
O konuya yabancı isek....Söylediğimiz yaşta değilsek...
Manken-fotomodel bir kadın veya atletik vücuda
sahip bir erkek değilsek.. Ya da yaşamımızda olmadığını
söylediğimiz birileri varsa... Ne farkeder dostluk adına..
Yalanların esiri olarak yaşamak ve
bir gün herşeyden kaçmaktansa,
dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimize...
Yarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindense...
Daha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa....
"tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan
kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta
gülerek yıkıveren çocuklar gibi. Oysa sizler kumdan
kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır,
ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir.."
Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolay...
Zor olan, olduğunu dürüstçe olabilmek... En acı gerçeğin
bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırla...
Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli
ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun...
Unutma,uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir...
Kendini zor olsa da, acı olsa da, kabullen... Çünkü sen biriciksin,
çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri
yaratma.."Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi
için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir.
Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz,
acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı. Tıpkı;
tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, yüreğinizin
mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, Pişmanlık ve üzüntülerinizin
Kış'ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz... Acılarınızın çoğu
kendinizce seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi
tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır... Bu nedenle, içinizdeki
hekime güvenin ve uzattığı devayı sükûnetle ve yatışarak için.."
Karşındakine güvenmek istiyorsan,dürüstlük arıyorsan,önce
kendini güvenilir kılmalısın. Bunun da yolu; acı da olsa,
zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun..
Çünkü biz seni seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini,
sahte dostu değil, sadece ve tam da şu halinle seni...
Dost” nedir ? ağladığında uzanıp göz yaşını siilen değil midir ? mutsuzluklarına ortak olan, seninle ağlayan senle gülen, sana can olan değil midir? Bir lokmayı paylaşa bileceğin, bin duyguyu yaşayabileceğin, düşersem kaldırır diyeceğin, sırların ortak edebileceğin ”dost” değil midir?
Bana göre aşk çok özel olsada, acısı içini kanatsada gün gelir, alev gibi söner. “dost ” öyle birşey ki; eğer içinde bir yara açmışsa, o yara damla damla kanamışsa, kor kor olur yanmaya devam eder. laf olsun diye dostunum diyenlere, dostunum diyip “dost” kavramının ne olduğunu bilmeyenlere,sadece bir tek lafım var: “dost nedir????
_________________
Yer imleri