Kaynak : Nuh Gönültaş (Bugün Gazetesi Köşeyazısı)

Bir yıl sonu daha geldi ya herkes söze başlamak için hep aynı cümleyi tekrar etmeye başladı:"Bir yıl daha bitiyor." Ben de hep aynı cevabı veriyorum:

"Ne yılından bahsediyorsun, ömür bitiyor ömür."

Düşünüyorum da çoktan kırkı geçmiş ellisine merdiven dayamışım.

Gençler otobüste, trende bana yerlerini veriyorlar. Sona doğru yaklaşmanın bütün alametlerini üzerimde taşımaya başladım. Saçlarım bir taraftan beyazlarken, bir taratan da dökülmeye başladı.

Tombullaştım da biraz. Fikirlerim gibi vücut hatlarım da yuvarlaklaştı. Görenler kilo aldığımı söylüyorlar çoğu zaman.

Artık gençliğimde olduğu gibi birkaç merdiveni birden atlayarak çıkamıyorum. Kimseyi de fikirleri yüzünden damgalamıyorum. Azıcık hızlanacak olsam kalbim bana "yavaş ol hemşehrim" diyor:

"Zorlama beni, yıllardır ne güzel idare edip gidiyoruz, zorlama beni ne de olsa din kardeşiyiz."

Galiba daha ağır hareket etmeye de başladım. Öyle her şeyi yiyip içip sonra da hiçbir şey olmamış gibi yapamıyorum. Bazı yiyecekler tansiyonumu yükseltir mi acaba diye düşünüyorum yemeden önce.

Hayatıma daha önce olmayan kelimeler girmeye başladı. Kolesterol nedir bilmezdim. Tansiyonum hiç fırlamazdı, en heyecanlı, en tehlikeli işlere girişirdim de bana mısın demezdi kan basıncım.

Bazı kelimeleri ise unutmaya başladım. Artık adrenalinden uzak durmaya çalışıyorum. Bu bile yaşlanmaya başladığımızın işareti. Hayatımda heyecan istemiyorum. Sık sık çocukluğumu da hatırlamaya başladım.

Çocuklarım büyüdüler ama ne kadar da benim çocukluğuma benziyorlar değil mi?

Annemi babamı daha çok ziyaret etme hissi uyanıyor zaman zaman. Sıla-i rahim özlemi duyuyorum. Yaşadığım yerleri, çocukluğumun geçtiği o gecekondu mahallesini...

Dışarıdan gelen rüzgarın, gök gürültüsünün sesiyle korktuğum çocukluk hallerimi hatırlıyorum. Başıma yorganımı çekip öylece gün aydınlanana kadar korkuyla beklediğim zamanlar. Vallahi sabah sobanın üzerinde kaynayan çayın fokurdamasını, buharını bile özledim arkadaşlar.

Sobanın yanına bir kedi gibi kıvrılıp uyuduğum zamanları... Komşularımızın çocuklarını tanıyamıyorum artık, hepsi büyümüşler, evlenmişler, çoluk çocuğa karışmışlar.

O bizim yokuş sokağımızda dolaşan sümüklü kızlar, oğlanlar her biri birer beyefendi, hanımefendi olmuşlar. Eski okul arkadaşlarımı arıyorum. Kankalarım nerelerdesiniz kim bilir?

Niye hiç arayıp sormuyorsunuz?

Ben sizi arıyorum, Facebook'a falan bakıyorum sık sık. Acaba buralarda rastlar mıyım izlerine diye. Zaman zaman rüyalarımda görüyorum onları. Sevgili dostum Hakkı nerelerdesin?

Yaşıyorsan bir selam ver be. Ders çalışma bahanesine çok çayını içtim, yemeğini yedim annenin. Bir defasında çıktığımız yürüyüşten kim olduğunu bilmediğimiz serseri çocuklardan dayak yiyerek dönmüştük eve. Anneme yalan söylemiştim, uydurmuştum bir şeyler.

Ya üniversite yıllarım! Ne güzel yeni arkadaşlarım olmuştu. Şimdi kader hepimizi bir yerlere savurdu. Her birinin bir makamı, mevkisi var. Büyük adam oldular. Vallahi gurur duyuyorum hepsiyle.

Benim kardeşlerim onlar, Efendimiz'in arkadaşları...

Yemin ederim, kendileri belki de farkında değiller ama büyük işler yapıyorlar şimdi. Hatırlıyor musun Bülent... Bir gece eve döndüğümüzde evin önünde ışıkları yanar çalışır vaziyette bir araba yüzünden saatlerce evimizi uzaktan gözetlemiştik de içeri girememiştik.

Beklemiştik araç gidene kadar. Korkmuştuk tabi, 12 Eylül'ün sıcaklığı sürüyordu. Gelenler sivil polis olabilirdi. Arkadaşlara haber verelim demiştik.

Meğer üst kattaki ev sahibinin doktor oğlu gece nöbetten gelmiş, bir şeyler yiyip işine dönecekmiş. Komplo teorilerine yatkınlığım o günlerden kalmış olmalı.

Neyse işte böyle.

Hikayemi yazmaya başlarsam bitmez. Hasılı kelam, hepimiz güzel bir memleket istiyorduk.

Cahit Sıtkı Tarancı gibi...

"Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun."

Allah şahit, vallahi başka bir şey istemedim şu hayattan. İşte geldik gidiyoruz. Yılları birer birer deviriyoruz. Çocukluğumuzu, gençliğimizi, olgunluğumuzu, ihtiyarlığımızı...

Mevsimleri, ilkbaharı, yazı, sonbaharı ve kışı...

"Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi fark edemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum. "