xahis edirem cavab yazasiniz.. :oops:
Printable View
xahis edirem cavab yazasiniz.. :oops:
Sevgi bir ezabdi. Ezabini ceken tapilar.
Sevgi bir umiddir. Umidle ya$ayan tapilar.
Cancer.
Canser senin sevdiyin var???nese tecrubelli kimi gorsenirsen... :wink: :roll:
Alıntı:
Gima_015 Nickli Üyeden Alıntı
beyen onun bir ferqi var? :?: sadece dunya gorunu$um cox boyukdu. :!: cox gorub, cox e$itmi$em. "qulaqlariva inanma gozlerive inan" bu sozleri ele bele demeyibler.kimise sevmek? sevgi bu dunyada yoxdu. insanin biri birine hormeti var.
Sevgi bu dünyada neden yok ya arkadaş? Hiç mi sana hayatı yaşatacak biriyle olmadın?Hiç mi uğruna gözyaşları dökecek biri olmadı? Hormet dediğin , büyükler için varolan, onlara gösterilendir.... Çox gorub ,çox işitmemişsen,buna eminim... Yoksa büyüklenip "çox" kelimesini kullanmazdın... Sen gel yine de beddua etme sevgiye. Birgün karşına çıkar sevgi,o zaman pişman olursun.....Alıntı:
Cancer Nickli Üyeden Alıntı
Ne güzel ya bu azeri kardeş lerde işini biliyorlar oh ne güzel turkey de olsan bayen a açılmak için insan ne yapacagını şaşırıyor! AMa burda döle degil Herhalde!Alıntı:
Zindar Nickli Üyeden Alıntı
KARDEŞLER BU ERKEK HALİYLE BENİM KADAR GÖZ YAŞI DÖKEN VAR MIDIR ACABA? ŞAİR ETTİ BENİ SEVGİ DENİLEN BU İLLET. KANSERDEN BİLE DAHA KÖTÜ. DURUP DURUP KENDİNİ YENİLİYOR. BİRİLERİNİ SEVİYORSUN, DEĞER VERİYORSUN. SONRA HANCERİ BÖĞRÜNDEN DEĞİL, ARKANDAN YİYORSUN. SONRA YEMİNLER EDİYORSUN SEVMEYECEĞİM DİYE. AMA NAFİLE. BEN NE YEMİNLER ETTİM. GELGELELİM YİNE KALBİMİN KAPISINI ZORLUYOR BU İLLET. YİNE BİRİLERİNİ SEV. SEV Kİ YİNE ACILAR ÇEK.
Sevgi bu dünyada yok! Bana hayatı yaşatacak biriyle oldummi? Hiç mi uğruna gözyaşları dökecek biri olmadımi? GOZ YA$LARI DOKMEK ICIN SEVMEZLER. HEYATINI GUZEL YA$AMAK ICIN SEVERLER. EZAB ICIN SEVMEZLER.
YILANI SEVMEK İÇİN İLLAKİ DENİZE DÜŞMEK Mİ GEREK? SEVMEK İÇİN İLLAKİ ACI ÇEKMEK Mİ GEREK?
sevgi ezabdab ba$qa hec ne vermir.
BENCE SEVGİ HEP AZAP VERMEZ. DOĞRU İNSANI SEVMEK GEREK. BEN ARTIK ESKİSİ GİBİ HEMEN DEĞER VERMEYECEĞİM. ÖNCE O BANA DEĞER VERSİN, SONRA BEN ONA DÜNYALARI VERİRİM.
DÜNYAYI BAGIŞLARLAR YA NE DEMESSİN ÖNCE SEVİN SONRA VURUNAlıntı:
Alperen48 Nickli Üyeden Alıntı
MUTLAKA DEĞER VERİLECEK VARDIR. İSTER ANADOLU'DA, İSTER KAVKASYA'DA, İSTER ALTAY'DA.
KISACASI TÜRK CUMHURİYETİNİN HER YERİNDE BULA BİLİRİZ NECE DUYGULU SEVGİ DOLU İNSANLARIMIZ VAR Kİ BİZİM KARŞIMIZA ÇIKMIRLAR
Aşk, sevgi gibi güzel duygularla dolu olmak pozitif enerji saçmak demektir. Bunu da alabilecek olan gene pozitif duygularla dolu insanlardır. İtici gelmek tabiri, negatif düşünen insanların diğer insanlara yaymış olduğu olumsuz hislerdir. Karşısındaki ile ya kavga edecek veya onu kaçıracaktır. Bence en olumsuz olayın bile bir yerlerinde pozitif bir şeyler yakalanabilir. İnsanlar iyi niyetli, sabırlı ve hoş görülü olduğu müddetçe ki buna olgunluk diyoruz, problemler de kendiliğinden çözülecektir. Sarfedilen sözler ve yazılan yazılarda ard niyet arayarak kinayeli cevaplar vermek, insanları kendini koruma içgüdüsü ile hareket etmeye zorlar, öyle de oluyor görüldüğü kadarı ile. Bilgi alışverişi, kültür ve folklor, sevgi, saygı negatifleşiyor. Sevgi evrenseldir ve büyümeye müsaittir, ortamını bulursa. Saygılar.
esl sevgi romeo ve culyetta ile, leyli ve mecnunla oldu.
Onların maceralarını birileri yazdı, biz de kabul ettik. Gerçek bizim yaşadıklarımız. Neyi yaşadık biz, hep ayni şeyi mi yaşayacağız ? Güzel bir laf vardır ve bu laf, bize her şeyin olacağına varacağını gösterir. ' Olmasını istediğin şeyi iste, olması için gerekenleri yap ve geri kalanı kainata bırak, olacaksa olacaktır zaten'. Her şey iyi veya kötü zaten bir gün karşımıza çıkıyor, iyilerini alabiliyorsak, kötü olanlarla da uyum sağlayabiliyorsak mutlu oluyoruz.Alıntı:
Cancer Nickli Üyeden Alıntı
Dunyada sevgi deyilen bir sey yoxdur ve olmayacaqdaaaaaaaaaaaa
!!!! AŞK DEDİĞİN SONSUZ OLMALI
Sordum kendime: "Aşk nedir?" diye…
Elbette bu soruyu önce kendime sormalıydım ve önce kendim cevaplamalıydım. Defalarca sordum aşkı kendime ve cevap verdi içimdeki ben:
"Aşk" dedi, "aşk tarif edilemez, tanımlanamaz, aşk şudur yahut aşk budur denilemez. Onu yaşamak gerek, onu hissetmek gerek, tüm benliğinle onu duymak, algılamak gerek…"
Onun için aşkı anlatmayacağım size, aşkı tanımlamayacağım. Tariften uzak olanı tanımlamaya çalışmanın adı tanımsızlık olsa gerek. Bu nedenle tanımlamaktan ziyade tanımayı, anlatmaktan ziyade anlamayı tercih edeceğim.
Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki, Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…
Mutlak bir varlık olan Allah'tan besleyemediklerinde sevgilerini, o sevgi yok olmaya mahkûm olacaktır. Kaynağı Allah'tan gelmeyen tüm aşklar yok olmaya, batmaya mecburdur çünkü.
Yaratılış itibari ile tüm insanlarda sevgi mayası vardır. Her insana bahşedilmiş olan bu hazineyi kullanabilenler, önce aşk sonra da bütün sevgileri içine alan "Muhabbet" derecesine ulaşabilirler. Onun için "Aşk"ı, aşktan ayırmak gerekmektedir. Günümüzde aşk denilince anlaşılan, cinsellikten başka bir şey değildir. Aşk bu kadar küçültülemez, aşk bu kadar basitleştirilemez. Aşkı cinsellikle aynı seviyeye indirgeyenler, ne yazıktır ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bir kavram karmaşası yaşadıklarını anlayacaklardır. Toplumumuzun en fazla acı çektiği bu gibi kavram karmaşaları yüzünden neredeyse her alanda iletişim sorunları yaşanmaktadır. Bu durumdan "aşk" da nasibini almış ve asıl boyutundan uzaklaşmış, çok farklı bir anlam yüklenmiştir. Her gün gazete ve dergi sayfalarında çok rahat karşılaştığımız yazıları şöyle bir analiz ettiğimizde şunu görmekteyiz:
Aşk, sahiplenme motifinin en üst düzeyi olarak görülmektedir. Özellikle eğitim sistemimizin kanayan yarası hâline gelen, aşkı (!) için derslerini aksatan, eğitimini tamamlayamayan, günlerini ve gecelerini hep onu düşünmekle geçiren, her şeyi göze alan hatta aşkı (!) için ölümü bile göze alıp: "ya benimsin ya toprağın!" diyerek önce âşık olduğu insanı sonra da kendini öldüren, "Aşk ki, aşktır varsa sonunda ziyan" nidâlarıyla hiçbir şeyi umursamayan ve "aşk cellâdı" kesilen insanlara bir bakın. Aşktan anlaşılan şey bu mudur? Aşk bu mu olmalıdır? Bunun adına aşk mı denir?
"O bedenimdeki ruhtu. O bendim. Ben onda anlam kazanıyordum. Tüm varlığımla ben ondaydım. Kendi iniltimi onda duyuyordum. O benim her şeyimdi… Onsuz hayat benim için hayat değildi. Ne ben anlatabiliyordum, ne de o anlayabiliyordu. Bu nasıl bir duyguydu? İnsan niçin sevilme ihtiyacı duyuyordu? Kendimi ona farkettirmek için elimden geleni yapmıştım. Onun beni farketmesi, benim için neden bu kadar önemliydi? Çileyse çile, dertse dert, acıysa acı; yeter ki onunla olaydım, her şeye razıydım. Onun yanında; yeter ki, yeter ki… (hıçkırıklar ve gözyaşları)... Ben bu aşka yenik düştüm…" diyerek başlıyordu dinlemiş olduğum bir aşk hikâyesi.
Aşk bu kadar ağır mıydı? İnsanlar niçin aşka yenik düşüyordu? İnsanlar, aşkta huzur ve mutluluk bulmaları gerekirken; niçin acı, elem, dert ve keder çekiyorlardı? Âşık olduğu için acı çeken, kendisini mahveden binlerce insan aşkı anlayamamışlar mıydı; yoksa aşk mı kendini anlatamamıştı?..
Hayır! Aslında sorun aşkta değil; insanların aşka bakış açılarındaydı. Yerli ve yabancı tüm dizilerin temel konusu "aşk"tı; fakat cinsellikten öteye gitmeyen bir aşkı anlatıyorlardı insanlara. Filimler aşka değinmeden edemiyorlardı; fakat bu nasıl bir aşktı?.. "Seni seviyorum!" demekle aşk kelimelere mi bürünüyordu. Kelimelerle anlatılamayan bir olgu, nasıl oluyordu da kelimelere sığdırılmaya çalışılıyordu? Aşkın karşısında kelimeler anlamını yitirirlerken, cümleler yetim kalırken filimler, diziler, romanlar ve diğerleri aşkı anlatmaya kalkışıyorlardı. "Seni seviyorum!" Ya sen? Sen de beni seviyor musun?..
Tam bu noktada şunu vurgulamak gerekir: Aşk, başkasını sevmekmiş gibi görülse de aslında hiç de öyle değildir. Aşk ve sevgi ilişkilerinde sevmekten ziyade sevilmek; önemsemekten ziyade önemsenmek; değer vermekten ziyade değer verilmek vardır.
Aşk konusunda kimse yalan söylememeli. Günümüzde aşkın bir başkasını sevmek olduğunu söylemek koca bir yalandır. Aşk, karşılıksız yaşayamaz olmuş, aşkı besleyen sevilme ve önemsenme duygusu olmuş. Aşk dedikleri şey, iki "yok"un birleşmesi anlamına gelmiş. Aşk, bu anlamda bir başkasının dünyasında var olma çabası hâline dönüşmüştür.
Aşk tutkuya dönüşmüş; duygular aklın önüne geçer olmuş… Saatlerce hayaller kurmalar, dalıp gitmeler insanın kendi varlığına gölge düşürmüş. Duygular melankolikleşmiş. Hayatın en büyük amacı, "o kişi"yi kazanmaktan ibaret sayılır olmuş. Toplumumuz dizilerle, filimlerle, sinemalarla aşka özendirilmiş; fakat aşk cinsellikle aynı kefeye konulur olmuş. Sonra ortaya çıkan ruhsal çöküntülerin ve psikolojik bozuklukların önüne geçilemez olunmuş. Ruhsal sorunların yol açtığı fiziksel bozukluklar ise, psikosomatik rahatsızlıklara geçit vererek, ciltte tahribatların meydana gelmesine, tansiyonda ve kalpte görülen değişikliklere ve daha birçok fiziksel rahatsızlıklara neden olmuştur. Siz de küçücük bir sivilceyi kendisine sorun eden insanlarla elbet karşılaşmışsınızdır!
Günümüzde birçok şey gibi aşk da anlamını yitirmiştir. İnsanlar kendilerine verilen bu üstün duyguyu tanıyamamışlar ve yanlış yerlerde, yanlış zamanlarda ve yanlış kişilerde kullanır olmuşlardır. En nihayetinde de aşk, masum olmayan bir görünüme bürünmüştür: Âşık olduğu insanı yüceltmeler, kutsamalar, ilahlaştırmalar… "O benim her şeyimdi; onsuz yapamıyorum. O yoksa bu benim için yaşamak değil…" diyen henüz on dokuz yaşındaki genç bir insanın aşktan acı duyması, hayatının anlamını kaybetmesi sizce ne anlama geliyor? Onunla mı dünyaya geldi, o da kendisi gibi bir insan değil miydi, o da "yok" olacaklar arasında yer almıyor muydu? Allah'tan başka her şey yok olmayacak mıydı? O hâlde sorun nereden kaynaklanıyordu? Aşk ve sevginin yüceliğinin anlaşılamamasından mı; yoksa bunları kendimizce yüceltirken aslından uzaklaştırmamızdan mı?
O halde aşk nasıl
sonsuz olur?
Aşkı sonsuza ulaştırabilecek en kısa yol sevgidir. Allah'tan gelen, Allah için olan ve Allah'a ulaştıran bir sevgi. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi:
"Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et."
Sevgiyi anlamadan "aşk"ı anlayamayız. Her ailede bulunması gereken ve her aileyi "Örümcek ağları"ndan kurtaran yegâne güçtür sevgi... Öyleyse sonsuz bir aşka kapılarımızı sonuna kadar açmak istiyorsak, önce sevginin ne demek olduğunu, kimin adına başladığını, kaynağını nereden aldığını ve bizi nereye ulaştırması gerektiğini bilmek zorundayız.
Kapılarınızı sevgiye açmak için hazır mısınız?
Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik: "Gel beni sev" der kendi hâlince. Sevgi kâinatın mayasında vardır. Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir. Sevgi olmasaydı, insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile… Bir şey ne olursa olsun, sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise kesinlikle yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek, canı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar; şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile. Sevmeyen çaba göstermez çünkü; sevmeyen bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez.
Sevgi, sevgi, sevgi...
Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yı döndüren, Yunus'u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? İnsan, önce sevmeyi öğrenmelidir. Ya siz! Siz neresindesiniz sevginin? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz; sevgiyi her zaman "başka"larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye lâyıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır, içindekiler de. İnsan bir sevdi mi, ne dünya kalır, ne de içindekiler. Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıydı?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taşır. O'nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O'nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister. Fuzuli'ye:
"Çekil önümden Leyla; ben "LEYLA"ma gidiyorum" dedirten bu sevgidir. Fakat şunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insanı sevmesiydi. İşe bireyle, insanla başlamasıydı. İnsana, "insan" olduğu için değer vermesiydi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
"Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" dedirten şey de kim bilir belki bu derin ve anlamlı ayrıntıda gizliydi. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi. Yaratılanı sevmeden, Yaratan'ı asla sevemeyiz. Basit, sıradan ve banallaşmış üç günlük sevgi değil benim anlatmak istediğim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye lâyık olan sevgi.
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: "Seviyorum! Seviyorum!" diye.
Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek, coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.
Sevgi, sevgi, sevgi, yine sevgi, her zaman, her yerde yine sevgi… Sevmeyen eleştiremez, yorumlayamaz, anlayamaz ve algılayamaz. Çünkü o anlamsızlaşmıştır.
Anlam demek, sevgi demektir. Sevgi ne demektir öyleyse?
"Anlam" mı, dediniz?
Peki, anlam ne demek? Öyle ya sevgi anlam demekse, anlam ne anlama geliyor?
Anlam demek, Allah demektir.
Sonuç, sevgi Allah demektir.
Nce yeni sevgi ALLAH demekdir????????? :evil: :evil: :evil:Alıntı:
Sniper Nickli Üyeden Alıntı
O BİZİ YARATMIŞ. İYİLİKLE-KÖTÜLÜKLE, GÜZELLE-ÇİRKİNLE, MUTLULUKLA, HÜZÜNLE, SEVGİYLE-NEFRETLE. UNUTMAYIN Kİ EVRENİN HER KÖŞESİNDE ONUN İZİ MEVCUTTUR. AMA BEN BÖYLE HER KONUDA ONUN ADININ ZİKREDİLMESİNİ DOĞRU BULMUYORUM.
>>Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır.
Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş
>>>>>tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok
>>>>>yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine şu sözleri yazar:
>>>>>BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI.´
>>>>>Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi
>>>>>sürdürürler.
>>>>>Tokadı yiyen yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken
>>>>>arkadaşı
>>>>>Tarafından kurtarılır. Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya
>>>>>parçası
>>>>>üzerine su sözleri kazır:
>>>>>BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİM HAYATIMI KURTARDI.´
>>>>>Tokadı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatini kurtaran kişi ona
>>>>>söyle der, Senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama
>>>>>şimdi kayaya
>>>>>kazıyorsun,neden? ´
>>>>>Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir. Biri bizi incittiğinde bunu
>>>>>kum üzerine
>>>>>yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama
>>>>>biri bize iyi
>>>>>bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok
>>>>>etmesin.
>>>>>
İNCİNMELERİNİZİ KUMA, GÖRDÜĞÜNÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI
ÖGRENIN.' Kendi sağlığınız için çok önemlidir
>>>>>
>>>>>Denilir ki: özel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu
>>>>>değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün
>>>>>yeter ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir.
>>>>>Bu sözleri hiç unutamayacağınız kişilere gönderiniz ve bu
>>>>>sözleri size
>>>>>gönderen kişiye de göndermeyi unutmayınız. Bu onları asla
>>>>>unutmayacağınızı
>>>>>bilmelerini sağlayan kısa bir mesajdır.
>>>>>Eğer kimseye göndermediyseniz bu demektir ki telaş içindesiniz
>>>>>ve dostlarınızı zaten unutmuşsunuz.
>>>>>Yaşamaya zaman ayırın.