[b][size=18]2002 yılının UNESCO tarafından “Nazım Hikmet yılı” olarak ilân ettirilmesinden sonra zaten olan ama bu ilândan sonra daha da palazlanan Nazım Hikmetov’u övme yarışmasının sebebi bence, ya Hikmetov’un müptezel kişiliğinin bilinmemesinden ya da büyük kızıl zağarlarından Lenin’in 1923 yılının 1 Mayıs işçi gününde etrafına topanan yazar ve şairlere şu öğüdüne “Bulunduğumuz memleketlerde itimat ettiğiniz, inandığınız, yoldaşlarımızdan azami istifadeyi temin edebilmek için onları mutlaka şöhrete ulaştırmanız icap etmektedir. Çünkü halk efkarı şöhretli insanlara itibar eder, saygı duyar.” uyularak yapılmaktadır.
Nazım Hikmetov’u katışıksız Türk ilân eden zevatlara gelince; Nazım Hikmetov Rusya’ya kaçtıktan sonra Sovyet lideri Nikita Sergeyeviç’e yazdığı mektupta “19 yaşından beri kalbi kafasıyla Sovyetler Birliği’ne bağlı olduğunu” yazmadı mı? Bu mu katışıksız Türklük. Türkiye’de “Ran” soyadını aldıktan sonra gerçek kimliği hatırına geldiğinden dolayıdır ki “Verzansky” veya “Borzecki” gibi soyadları kullanmıştır. Benim bildiğim katışıksız Türkler tek bir soyadı kullanır oda Türkiye Cumhuriyeti veyahut da Türk Cumhuriyetlerinden alınan soyadlarıdır.
Gelelim yurtseverline; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e küfür ettiği
...
Trabzon’dan bir motor açılıyor
Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva, Kemal’in omuzuna binmiş
Kumandan, kahyanın cebine inmiş
Uluyorlar
Hav... hav... hak... tü.
...
bu şiir mi yoksa 1960’da Bakü’de Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir toplantıda söylediği “Dostlarım, bir gün Türkiye de Azerbaycan gibi sosyalist bir ülke olacak. Ben görmesem bile içinizden bazıları mutlaka bunu görecek...” Türkiye’yi 1960’ın Azerbaycan’ı gibi Sovyetler Birliği’ne tâbi bir komünist ülke olmasını istemesi mi yoksa 1951 yılında Kore’de Çin uçakları tarafından Türk siperlerine atılan “Mektup” adlı şiirinde, komünist Çinlilerle savaş halinde olan Türk askerlerine “Hemen teslim ol Mehmed. Ananın başı için, teslim ol kardeşine (yani komünist Çinlilere)” diye şiirler yazması mı yoksa Kıbrıslı bir komünist olan Derviş Kavazoğlu’na yazdığı ve adeta Enosis’i destekleyin mahiyetindeki şu mektubunda “...Kıbrıs’ın anası Yunanistan ile birleşmesini engellemeyiniz. Böylece Kıbrıs savaş kundakçılarının zırhlısı haline gelmekten kurtulacaktır. İşte o zaman Ada üzerinde yaşayan Türk ve Yunan Kıbrıslılar mutlu olacaklardır...” ifadeleri mi yoksa 19 yaşında Moskova’ya kaçtıktan iki yıl sonra Moskova sefirimizin kendisini çağırıp: “Türkiye’ye bir an önce dönmelisin. Memleketin senden vazife bekliyor. Öğretmen olarak Türk çocuklarına hizmet edeceksin, senden bunu bekliyoruz” dediği zaman Nazım Hikmetov’un sefire verdiği cevap “Ruya’yı sevdim. Dönmeyi düşünmüyorum. Hem Türkiye’de 30 sümüklü çocuğu okutmayı hiç aklımdan geçirmiyorum.” diyen bu müptezel mi yurtsever, vatan şairi. Soruyorum bu komünist zağarını övenlere bu mu yani vatanseverlik bu mu gerçek vatan aşığı olmak. Tabii cevabınız yok, siz almışsınız bir zamanlar övdüğünüz o piçin yaptığı gibi arkanıza kızılları alıp rahat rahat at oynatıp istediğiniz komünisti övmeyi, istediğiniz vatan evladını da yermeyi.
Komünist zağarı Nazım Hikmetov’a (Nazım Hikmet Ran mı, Nazım Hikmet Verzansky mı, yoksa Nazım Hikmet Borzecki mi desem acaba) methiyeler düzen müptezellere karşı benim söyleyeceklerim bu kadar bundan sonrasını bu necip milletin iki büyük evladının yani gerçek vatansever iki kelâm neferinin sözlerine bırakıyorum:
Orhan Seyfi Orhon: Bu millet çok eski bir tarihten gelmiş, en çetin mücadele içinde savaşmış, yok olmamış, hür yaşamıştır. Gene öyle olacaktır. Hiç bir komünist şair bunu değiştiremez. Ortada tabir yanlışı var. Hürriyet rejimlerinde bu türlü şairlere vatan şairi denmez, vatan haini denir!
Hüseyin Nihâl Atsız: Nâzım Hikmetov Yoldaş! Sarı suratlı afyonkeş Çinlilerle kara suratlı yamyam Habeşlerin davasını güdüyorsan, haydi oraya... Yolun açık olsun. Babıâli caddesinde Habeş davası müdafaa olunamaz. Senin beğenmediğin burjuvalardan yüzlerce kişi Habeş davasını kanlarıyla korumak için kızgın kum çöllerine koştular. Sende o yürek nerede? Şimdiye kadarki susuşumuzu sakın güçsüzlüğümüze ve çekindiğimize verme. Deli Petro gibi bayrak açıp gelseniz bile bizi karşınızda Baltacı’lardan mürekkep bir ordu halinde bulursunuz. Hem bu sefer her biriniz için birer Katerin gelse de elimizden kurtulamazsınız.
Bu iki üstadın bu ifadeleri bu yanlışı yapanlara öğüt, bile bile bu kızıl zağarı öven günümüz kızıllarına da uyarı mahiyetindedir. Günümüz milliyetçileri de bu iki üstad gibi düşünmektedirler.