BEN SENSİZ KALDIM ARKADAŞIM....
Bu gün seni andım. Yapabileceğim tek şey bu. Hatıralarımı tekrar ortaya çıkardım. Tozlu duygular parlatıp anılarımızı tazeledim. Mezarın çok uzaklarda, hoş yakın olsa bile çiçeklerle süslemeye dayanamam.
Bil ki artık gözyaşlarımı tutmuyorum. Üzerimdeki soğukluk gitti. Yerine iyileşen bir yaranın sızısı geldi. Zaman derin yaranın ilacı olmuş.
Bu gün ilk görüşmemiz geldi aklıma. Sokak ne kadar boş ben ne kadar yalnızdım o an. Birden bu gün gözümün önüne geldi. Dizlerimin üzerine çökmüş elimdeki toprağı bahçe yapmaya çalışıyordum. Yanımda minik bir ekoseli oyuncak bir bavul beni kandırmak için içi dolu şekerler. Terk edilmişdim farkındaydım. O şekerleri toprağın içine sokup yalnızlığıma bir mezar yapıyordum etrafında kırmızı şekerler mezarımın gülleri portakal renkli şekerlerimi de şeftali ağaçları. Yemek istemedim onları onlar, terk edildiğim için beni avutmak isyan çıkarmamak için verilen sadakasızlığın bir parçasıydı. Benim ise ne isyana ne feryatlara halim yoktu tuhaf donuk bir boyun eğme bir donukluk hareketlerim yavaşlatmıştı. Yıllar sürdü bunun korku olduğunu anlamam.
Gökyüzü masmavi, o an birden dünyanın ne kadar büyük ve ben ne kadar yalnız olduğumu farkına varmıştım.
Birden sen geldin karşıdan o sıcak yaz günü meraklı cesur dünyada hiçbir şeyden korkmayan bakan yeşil gözlerinle.
Sen her zaman benden daha cesurdun, ne büyük hayallerin vardı o zaman ben ise senin gölgende sana hayran.
Bir ara güldüm bu gün nasıl çöpten soğan kabuklarını alıp evcilik oynamıştık. Hiç tiksinmeden onları yemiştik. İlk pişirdiğimiz yemekti. Benim küçük oyuncak tabaklarımı almıştık sen hayran bakmıştın onlara. Benim için hiç önemleri yoktu anlamıyordum senin gözlerindeki o özlemi.
Sabahları kalkıp sana koşardım benimle oynamadığın zaman sana küser kızardım. Başkalarını daha çok sevdiğini düşünür seni benle oynamak için kandırmaya çalışırdım.
Bu gün yemek yaparken bunlar geldi gözümün önüne yine hava o gün gibi sıcak. Gökyüzü mavi.
Sıraladım tüm senle olan anılarımı gözlerinin önüne. Mısır tarlalarının arasında koşmalarız sokağın başındaki yanık köşkün bodrumunda gizlice oynadığımız, bana okula başladığın zaman ilk mektup geldi aklıma Bismilahirahmanirahim diye başlamıştı ben şaşkındım bu kadar uzun bir kelimeyi yazabildiğin için sana hayran kalmıştım.
Söğüt ağaçlarının arasında koşmalarımı komşu oğlanların bizi öpmeye kalktığı gün utanarak kaçmalarımız. Ayaklarımızı, terasımızda sedirlere dayayıp asmadan yediğimiz üzümler. Yazlık sinemaya giderken yanımıza aldığımız yastıkları. Kâğıt kamışlarımızın erimeden çabuk içtiğiz gazoz içme yarışı.
Sayfalar la yazmak isterim.
Aramızdan ayrılmanı hiçbir zaman kabul edemedim.
Neydi seni küstüren neydi seni bu kadar karanlık düşündüren. Belki de son anda vazgeçmiştin pişmandın ama geri dönmek için çok geç olmuştu.
Bilmiyorum o zaman neler olmuştu.
Ne güzel yakışmıştı sana gelinlik. O gün izin vermemiştiler gelmeme bende cesaretsizliğimin kölesi devirmek istemedim aramızdaki duvarı.
Senin bir akraban benim bir akrabamın yuvasına incir ağacı ekmişti. Biz yinede görüşüyorduk birbirimizi görünce seviniyorduk. Bir tek düğüne gelmeye korktum.
Son görüşüm gözlerimin önüne geldi sonra bu gün.
Beline kadar altın sarısı sacların. Utangaç gülerek ben hamileyim ben oynamayım diyişin.
İçim burkulmuştu o an çok değişmiştin. Büyümüştük Yollarımızın ayrıldığını anlamıştım. Ama aradan bir 3 yıl sonra tamamen kopacağını bilmemiştim o zaman.
Aradan yıllar geçmiş hesaplamaya kalktım bu gün sonra yine vazgeçtim.
Yaşıyorsun ve benim anılarımda her zamanda yaşayacaksın arkadaşım. :cry: :cry: :cry: