İsim, sahibinin tanınmasını sağlayan ve kendisini diğer bireylerden ayıran en belirgin semboldür. Buna bağlı olarak kişinin ömründe en çok duyacağı sözcük kendi adı olmaktadır. Bu sebeple herkes kendi adının güzel olmasını ister.

İslamiyet'te ad koyarken güzel isim seçme titizliğine, isim vermede Hz. Peygamberin bizatihi kendisinin fiilî1 olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, "Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyunuz."2 şeklindeki sözlü uyarısı da etkin rol oynamıştır. Hadîs-i şerif, ad vermenin aynı zamanda uhrevî boyutunun bulunduğunu göstermektedir.

İslamiyet çocuğa güzel isim vermeye, çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak ilan edecek kadar önem vermiştir.

Hz. Peygamberin Koyduğu İsimler ve Özellikleri
Ashab, yeni doğan çocuklarını teberrüken (hayır beklentisiyle) Hz. Peygambere götürür, tahnik yaptırır (yani yeni dünyaya gelen çocuk daha anne sütü emmeden Rasûlullah'a götürülür, Rasûlullah çocuğu kucağına oturtup ağzında yumuşatmış olduğu hurma ile çocuğun damağını oğar, daha sonra dua edip adını koyardı ki İslam inancında bu işleme tahnik adı verilir) ve adlarını koydururlardı. Ad koyarken yapılan sözcük seçiminin temelinde yatan en belirgin özellik, hayır beklentisi olmaktadır. Bu gerçekten hareketle Hz. Peygamberin yeni doğan çocuklara verdiği isimlere baktığımızda umumiyetle ya İbrahim gibi eski bir peygamber ismi, yahut da Abdullah ve Abdurrahman gibi Allah'ın ismine veya bir sıfatına izafe ederek verdiği isimler göze çarpmaktadır.

Peygamber isminin verilmesinin, genel olarak, onların izinden gitme arzusundan kaynaklandığını veya en azından böyle bir arzu ve beklentiye yönlendirmeye matuf oluğunu; daha dar bir açıdan değerlendirdiğimizde ise, İbrahim (as)'ın Hz. Peygamberin dedelerinden olması hasebiyle eskileri yâd etme, onları unutmama ve unutturmama, hatıralarını canlı tutma amacına yönelik olduğunu söylemek mümkündür.

Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Allah'a en sevimli olmasının sebebini şu şekilde izah etmek mümkündür: Abdullah isminde ubûdiyet ve tezellülü itiraf vardır. Abdurrahman'da ise her mahlûka şamil olan rahmeti itiraf vardır.

Hz. Peygamberin Değiştirdiği İsimler ve Özellikleri
Hz. Peygamberin değiştirdiği isimlerde üç ana özellik göze çarpmaktadır:

a. Kötü Manalı Olanlar:
Rasûlullah mana itibarı ile çirkin olan isimleri değiştirirdi. Meselâ Ensar'dan Usey'in, oğluna verdiği ismi3 Hz. Peygamber beğenmemiş, "ona Münzir adını koy"4 buyurarak önceki ismi değiştirmiştir. Ebû Dâvûd (ö.275/888), Rasûlullah'ın, Âsî, Azîz, Atele, Şeytan, Hakem, Gurab, Hubâb, Şihab isimlerini değiştirdiğini, Şihab'ı Hişam, Harb'i Silm, Muzdacî'ı Münbais yaptığını, Afire adını taşıyan bir araziyi de Hadire, Şi'bu'd-Dalâlet geçidi(n)'i Şi'bu'l-Hüdâ; Benü'z-Zinye'yi Benü'r-Rişde; Benû Muğviye'yi de Benû Rişde olarak değiştirdiğini nakletmektedir5.
Hz Peygamber bu isimleri, şüphesiz manalarındaki çirkinlik ve sevimsizlikten; Hakem ismini, Allah'ın bir ismi; Hubâb'ı, şeytan veya bir yılan cinsinin adı olduğundan; Şihâb'ı da alev gibi yanmayı6 ifade ettiğinden beğenmemiş, onları bu sebeple değiştirmiştir.

Şu bir gerçektir ki, hoş karşılanmayan bir şey duyula duyula ona karşı tepki ve duyarlılık söner, sonunda normal karşılanır hale gelir. İnsanın bu fıtrî yapısını dikkate aldığımızda, "şuyûu vukûundan beterdir" ata sözünün ne kadar yerinde söylenmiş olduğunu daha iyi anlıyoruz. Zira vukûu sınırlı kalabilir, neticede zararı az olur. Ancak şuyû bulur, geniş bir alana yayılır da normal karşılanır hâle gelirse, o zaman bunun zararı daha çok olur.

Dilimizde Aziz, Kadir, Samet gibi isimler, yukarıda verilen ölçüye göre mahzurlu sayılmasına rağmen çocuklara verilmektedir. Ancak bunlar Abdülaziz, Abdülkadir, Abdüssamet'den kısaltma olmalıdır. Çünkü Cenab-ı Hakk'a ait isimlerdir. Rasûlullah bu gruba dahil isimlerle tesmiyeyi (isimlenmeyi) uygun görmemiş ve her seferinde değiştirmiştir7. Bu tür isimleri, örneğin sadece Âziz şeklinde değil, Allah'a kul olmayı ifade eden Abdülaziz şeklinde "abd (kul)" izafetiyle verilmesi en uygun bir yol olacaktır.

b. Güzel Manalı Olup Daha Güzeli ile Değiştirilenler:
Hz. Peygamberin değiştirdiği isimler arasında, kötü manalı ve tevhîdi zedeleyici isimlerden başka güzel manalı isimler de vardır. Güzel manalı olup da Hz. Peygamberin değiştirdiği isimleri genel bir analize tâbi tuttuğumuzda, onların, anlamları güzel olmasına rağmen sahibi ve çevresi üzerinde menfi etkiler bırakan isimler olduğunu görmekteyiz.
Mesela; Hz. Peygamber, "iyi insan, kusursuz kimse, günahsız" anlamına gelen Berre ismini Zeyneb'e çevirmiştir. Bu ismi taşıyanın zihninde, kendini beğenme gibi bir mana teşekkül edebilir. Bu da isimlenenin karakterini olumsuz yönde etkilemesi demektir. Zira bu isim hakkında Hz. Peygamber, "Allah sizin iyi olanlarınızı en iyi bilendir" buyurarak bu adı değiştirirken, "kendinizi temize çekmeyin!"8 sözüyle de, güzel bir ismi başka güzel bir isimle değiştirmenin gerekçesini belirtmiştir. Bunun anlamı, "Berre adını takıp da bununla iyi olduk sanmayın! Allah kimin iyi olduğunu herkesten daha iyi bilir!" demektir9. Rivayetlere göre Zeynep bnt. Ebî Seleme'nin adı Berre idi. Nefsini tezkiye ediyor denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber onu Zeyneb diye isimlendirdi10. Demek ki buradaki çirkinlik, mananın çirkinliğinden değil, "Kendinizi temize çıkarmayın, kimin muttaki (temiz) olduğunu O (Allah) çok iyi bilir"11 âyetine muhalefetten ileri geldiği söylenebilir. Şu halde İslam âdâbına uymayan, kişiye gurur, kibir, aldanma telkîn eden isimler uygun değildir.

c. Tevhîde Aykırı Olanlar:
Hz. Peygamber yeni doğan çocuklara tevhîdi ve Allah'a kulluğu ifade eden Abdullah ve Abdurrahman gibi isimler vererek bunların Allah'a en sevimli adlar olduğunu ifade buyurmuş12, bunun tam tersini ifade eden "Melikü'l-Emlak (mülklerin maliki)" gibi isimleri de Allah'ın en sevmediği isimler olarak takdim ederek13, bunun sebebini de "Allah'tan başka mâlik yoktur"14, şeklinde açıklamıştır. Görüldüğü gibi bu tür isimler, tevhîde aykırı olarak şirk anlamı ifade etmektedirler.
İsim Vermenin Hükmü ve Sorumluluğu:
Çocuklara güzel isim vermek ana-babanın sorumluluğunda yer alan önemli bir vecibedir. Çocuklara kötü manalı çirkin isimler vermek mekruhtur. Melikülemlâk gibi tevhîde aykırı isimler vermek ise haramdır. Zira hadiste yer alan vaîd (azap tehdidi) şiddetli bir uslûpla ifade edilmiştir. Haram hükmü aynı manaya gelen diğer isimlere de şamildir.

Güzel isim verme emri, isim verme yetkisine sahip olanlaradır. Hiç kimse kendi adını kendisi koymaz. Başlangıçta adı konurken böyle bir kudrete sahip değildir. Onun için burada birinci derecede sorumluluk ebeveyne aittir.

İsim Değiştirmenin Hükmü:
Tevhîde aykırı olanlar, kötü manalı olanlar, güzel manalı olup duyguları menfi yönde etkileyenler olmak üzere, değiştirilme kapsamına giren isimleri üç ana gruba ayırmak mümkündür. Her şeyden önce isimlerin güzel manalı olması sünnettir, müstehaptır. Tevhîdi zedeleyen türden isimlerin verilmesi ise haramdır, kesinlikle verilmemelidir. Şayet bilinçsizce verilmişse değiştirilmelidir.

Abdullah b. Selam'ın yeni bir dine girmesiyle adının değiştirilmiş olması, "her din değiştirenin ismini de değiştirmesi gerekiyor mu?" sorusunu akla getirebilir. Bu örnekten hareketle hayır cevabını vermek mümkündür. Böyle bir olay karşısında önemli olan ismin taşıdığı manadır. Güzel bir anlam taşıyor ve hem itikadî yönden bir mahzur taşımıyor, hem de sahibi üzerinde bir takım olumsuz etkiler meydana getirmiyorsa, değiştirilmesi gerekmez. Ancak isim eski dinîn izlerini taşıyorsa, değiştirilmelidir.