Vaktiyle Anadolu’da bir değirmenci yaşarmış. Sabahları erkenden kalkar, gün boyu değirmende çalışır, buğday öğütmeye gelenlerin kiminden para, kiminden de dua alırmış. Günlerden bir gün değirmene genç bir adam gelmiş. Adam sırtında getirdiği çuvalı bıraktıktan sonra :

“ Değirmenci baba, adım Reşat. Ben bu çuvaldaki buğdayları öğütmek için getirdim ama sana verecek hiç param yok. Buğday ver dersen bak buna da gönlüm razı değil yani vermek istemiyorum. Bedavaya iş yaparsan buğdayları bırakayım, eğer al git buğdaylarını dersen çeker giderim ve sana kızmam. Ne dersin değirmenci baba, gideyim mi, kalayım mı? “

Değirmenci, Reşat’a dikkatle bakmış. “ Temiz, beyaz yüzlü, genç bir adam, diye düşünmüş. Yaşı 24 – 25 falan olsa gerek. Giyimi, kuşamı yerinde, sırmalı kaftanı sırtında, herhalde fakir değildir. Zenginse neden beş on çuval buğdayla değil de bir çuval buğdayla geliyor, üstelik bu bir çuval buğdayı sırtlamış, çırağı-çobanı vardır, ona taşıttırır veya arabasına yükletir. İşin içinde iş var ama anlayacağız. “

Değirmenci:

“ Kal evlat, kal, demiş. Şu yarım çuval buğdayı öğüteyim, sıra senin buğdaylara gelir. Çok değil, iki saat sonra ununu alır gidersin. “

Bunun üzerine Reşat:

“ Buraya korka korka geldim ama sonunda rahatladım. Belki diyordum bu değirmenci de ötekiler gibi buğdayımı bedavaya öğütmezse ben ne yaparım? İnan bana değirmenci baba, sen geldiğim beşinci değirmencisin. Diğer dördü ya para isteriz, ya buğday dediler. Herkes bedavaya iş yaptırsa biz aç kalırız dediler. “

Bu sırada değirmencinin kızı içeri girmiş. Genç adam susunca değirmenci kızına doğru dönerek: “ Emel, bize ayran getirir misin? “ deyince kızı da: “ Olur baba, şimdi getiririm “ demiş ve mutfağa gitmiş.

Reşat şehrin zenginlerindenmiş. Bir gece rüyasında değirmene buğday götürmüş. Değirmenci para-pul istemeden buğdayı öğütmüş. Bu değirmencinin kızı çok güzelmiş. Kızı görür görmez âşık olmuş. Reşat uyanınca kızın güzelliği bir türlü aklından gitmemiş. Onu unutamamış. Ama değirmencinin yüzünü hatırlayamıyormuş ve değirmenin nerede olduğu belli değilmiş. Reşat günlerce düşündükten sonra kararını vermiş. Bir çuval buğdayı sırtlayıp civardaki değirmenleri dolaşacak ve bedavaya buğdayı öğütecek olan değirmencinin kızını görecekmiş. Kız rüyasında gördüğü kızsa, onunla evlenecekmiş. Reşat, Emel’in rüyasında gördüğü kız olduğunu anlamış. Zaten babası buğdayı bedavaya öğütmeyi kabul etmişti. Reşat artık her gün değirmene bir çuval buğday götürmeye başlamış. Borcu ne kadarsa parasını veriyormuş. Reşat, Emel’e aşıkmış ya Emel’de Reşat’a aşık olmuş. Reşat, Emel’in kısa kollu elbise giydiği bir gün sağ kolunun bilekten dirseğe kadar demirden ince kaplamayla sarılı olduğunu görmüş. Reşat çok merak etmesine karşın Emel’e ve babasına bunun ne olduğunu soramamış. Sonunda iki genç evlenmiş.

Aradan aylar geçmiş. Değirmene gittiği bir gün Reşat, değirmenciye, Emel’in kolundaki kaplamanın nedenini sormuş.

Değirmenci:

“ Siz evlenmeden altı ay önce kaplamayı gördüğümde şaşırmıştım ama Emel’in kaplamayı koluna neden taktığını bilmiyorum, çünkü sormadım. Herhalde bir sebebi vardır. Emel’e sorsan söyler. İstersen ben sorayım, sonra sana söylerim. “

Reşat:

“ Yok, yok baba, zahmet etme. Ben Emel’e sorarım. Hem konuştuklarımızdan Emel’in haberi olmasın sonra bana küser. “

Değirmenci:

“ Sen merak etme evlat. Konuştuklarımızdan Emel’in haberi olmayacak. “

Sonraki günlerde Reşat, bir fırsatını bulup Emel’e kolundaki kaplamanın nedenini soramamış. Evleneli iki yıl olmuş ki, bir gün ansızın Emel ölmüş. Emel’in öldüğünü gören Reşat çok üzülmüş, çok ağlamış. Daha sonra Reşat’ın bakışları Emel’in sağ kolundaki kaplamaya takılmış. Reşat ani bir kararla öteki odadan demir testeresini alarak kola bir zarar vermeden kaplamayı kesmiş. Kaplamanın altı boydan boya altın bilezikle doluymuş.

Yazan: Serdar Yıldırım