Doğma, büyüme Bosnalıydı. On sekizinde Yeniçeri Ocağı'na girmiş, birçok sefere katılmıştı. Cesaret ve atılganlıkta üstüne yoktu. Ayrıca çok iyi ok atardı. Yerden bir buçuk metre yükseğe bir testi diker, beş adım sayar, aynı yükseklikte ve aynı hizada bir testi daha diker. Otuz adım sayar. Döner. İki testi ile kendi bir çizgi gibi olur, arkadaki testiyi görmeyecek şekilde. Ok ve yayını alır. Bir okta iki testiyi kırardı. Bunu başka başaran olmazdı.

Köyünden bir kızla evlendi. Zamanla iki oğul, üç torun sahibi oldu. Oğulları gibi torunlarına da kılıç kullanmayı, ok atmayı ve ata binmeyi öğretti. Yaşı altmışı geçmişti. On sene vardı ki artık sefere, savaşa gitmiyor, torunlarının yetişmesi için, uğraşıyordu. Torunları on iki ve dokuz yaşları arasındaydı. Oğulları senede iki üç defa köye gelir, her seferinde on beş gün, bir ay kalıp giderlerdi. Asker arasında iki testiyi bir ok atışıyla kırışın anlatılıyor deyince eski günleri hatırlar, yüreği kıvançla dolar, göğsü gururla kabarırdı.

1534 senesinde devrin padişahı Kanuni Sultan Süleyman Irakeyn seferine çıkmış ve Bağdat üzerine yürümüştü. Bosnalının iki oğlu da orduya katılmıştı. Meydanı boş bulan Sırp eşkiyalar fırsat bu fırsattır deyip Rumeli'ndeki Türk köylerini basıp yağma etmeye, halkı acımasızca katletmeye başlamıştı. Bosnalının on iki ve on bir yaşındaki iki torunu o gün atla komşu köye gitmişti. Çocuklar köydeyken Sırp eşkiyalar köyü basmışlar, kısa bir direnmeyle karşılaştıktan sonra çocuk, kadın, ihtiyar demeden herkesi kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Bosnalının on iki yaşındaki torunu zorlukla canını kurtarabilmiş ve atına binip kaçmak isterken omzuna yediği okla yaralanmıştı. Çektiği büyük acıya karşın, atını durdurmamış ve kendi köyüne olanları haber vermek için, yola çıkmıştı. Köyüne vardığında Sırp eşkiyanın yaptıklarını anlatmış ve dedesinin kolları arasında son nefesini verirken, son sözleri, " Komşu köydekilerin, kardeşimin ve benim intikamımı al, dede.. " olmuştu. Bunun üzerine Bosnalı köydekileri bir araya toplayıp dağa çıkardı.

Akşamüstü Bosnalının köyüne gelen Sırp eşkiyalar, köyü terkedilmiş bir halde bulunca çok kızdılar. Tamamı yirmi kişi olan eşkiyaların reisi Kasap İvan geceyi burada geçirmeye karar verdi. Köy meydanına büyük bir ateş yakıp yanlarında getirdikleri içkileri içip eğlenmeye başladılar. Bosnalı köydekileri dağa bıraktıktan sonra yanında kalan son torunu dokuz yaşındaki Hüsrev ile birlikte geri dönmüş, köyün yakınındaki bir tepeden eşkiyaları gözlüyordu. Vakit gece yarısını bulmuştu ki, Bosnalı, torununu tepede bırakarak sessizce köye indi. Köyün çevresinde nöbet tutan dört eşkiyayı birer birer okladıktan sonra köy meydanının kenarındaki bir evin arkasına saklandı. Eşkiyalar, ateşin etrafında sıralanmışlar, Sırpça şarkı söylüyorlardı. Bosnalı barut kesesini çıkardı, okun ucuna bağladı. Aradaki mesafeyi iyice hesapladıktan sonra yayını gerip oku ateşin ortasında düşecek biçimde attı. Büyük bir patlama sesi feryatlara karıştı. Bu patlamadan geriye Kasap İvan ve iki eşkiya kalmıştı. Bosnalı onların toparlanmasına meydan vermeden kılıcını çekerek, üstlerine atıldı. Kısa süren bir mücadeleden sonra iki eşkiya cansız yere serildi. Geriye eşkiyaların reisi İvan kalmıştı. Bosnalı ile İvan'ın kılıç kılıca yaptıkları vuruşma bir hayli devam ettikten sonra Bosnalı'nın sert bir kılıç darbesiyle İvan'ın elindeki kılıç kırıldı. Silahsız kalan İvan dizlerinin üstüne çökerek:

" Dur ihtiyar, öldürme beni. Buraya çok altın getirdim. İşte bak altınlar şu gördüğün torbaların içinde. Al hepsi senin olsun. Yeter ki canımı bağışla..." diyerek yalvarmaya başladı. Aman dileyene el kalkmayacağını bilen Bosnalı geriye dönmek için, adım attığı anda İvan şimşek hızıyla çizmesinde sakladığı bıçağı çekti. Fakat bıçağı atmak için, kaldırdığı kolu havada kaldı. Karnına yarıya kadar giren kılıç ve sırtına saplanan bir ok onun istediğini yapmasını engelledi. İvan korkunç bir feryat kopararak cansız yere kapaklandı.

Kılıcı atan Bosnalıydı da oku kim atmıştı? Bosnalı etrafına bakınırken, ilerdeki bir ağacın arkasında saklanmakta olan torunu Hüsrev elinde yayıyla ortaya çıktı ve dedesinin yanına geldi. Bosnalı elini torununun omzuna koyarak, her an böyle bir kalleşlik bekliyordum, tetikteydim torun, deyince Hüsrev, dede, hangimizin attığı ok mu kılıç mı önce saplandı dersin, dedi.

SON

Serdar Yıldırım