Bizim tarihimiz sinemada neden yok? - Seyid Çolak
Hollywood, Batı emperyalist ve asimilasyon politikasına dayalı kültür anlayışına paralel olarak hazırlanan filmlerde devamlı kendini meth ediyor ve dünya onların kahramanlarıyla özdeşleşiyor. Onların tarihlerini kendi tarihimizden iyi öğreniyor ve onların ulusal kahramanlarını bizim kahramanlarımızdan daha iyi tanıyoruz. Anlamsız küçük başarılar abartılıp sinemaya sunuluyor. Askeri başarısızlıklar dahi sinema aracılığıyla büyük bir başarıya dönüştürülüyor. Elindeki malzemeyi iyi kullanan Hollywood yapımcıları, dünyayı etkileyen olaylarda da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Hatırlarsınız Irak savaşının ilk yıllarında kaçırılan Jessica Lynch adında bir kadın asker vardı. Bu askerin kaçırılıp kaçırılmadığı bile muallaktayken yapımcılar hemen film aşamasına geçti. Fakat daha sonra bu olayın tamamen uydurma olduğu anlaşıldı. Ama film, Kanadalı oyuncu Laura Regan'ın canlandırdığı 'Jessica Lynch'i Kurtarmak' adıyla gösterime girdi. Anlayacağınız Hollywood yapımcıları uydurma kahramanlarını ve küçük başarılarını dünyaya tanıtabilmek için fırsat kolluyor.
Türk sineması ise Hollywood'a göre hâlâ yerinde sayıyor. Saçma sapan Hollywood kopyası filmlerle onları yakalama telaşındayız. Neden kendimiz gibi olmuyoruz da onların istediği tarzda film yapmaya çabalıyoruz? Bizim tarihimiz, bizim milli kahramanlarımız ve bizim yaşam tarzımız bize yetmiyor mu?.
Aslında sinemanın en bakir konuları, Türk yönetmenleri beklerken, yönetmenler kendilerini televizyon ekranlarında 3-5 bölümlük dizilerde harcıyor. Hem iş elle tutulur bir başarı sağlamıyor, hem de diğerlerinin kopyası olmaktan kurtulamıyor. Türk seyircisinin görmek istediği o kadar çok kahraman varki, bu kaharamanların hayatı gerçek bir film kalitesinde aktarıldığında, yabancı ülke vatandaşlarının dahi hayran duyabileceği yaşamlar. Fatih Sultan Mehmet’in gemileri karadan denize sürükleyerek indirmesi bile başlıbaşına bir film konusu oluşturacakken, hâlâ Fatih Sultan Mehmed’in hayatını iyi bir filme uyarlayamadık.
Truva örneğinde olduğu gibi onlar bizim topraklarımızda cerayan eden bu büyük savaşı çekerken, biz ise sadece filmde kullanılan maketini almakla yetindik. Onların filmde kullandığı Truva atı ise bizim yıllardır sergilediğimiz temsili heykelcikten daha kaliteli. Bir Sezar’ın hayatı onlarca kez filme konu olurken, bizim kumandanlarımız, bizim yöneticilerimizin hayatı ise beyaz perdeye henüz uğramadı. Bir Çanakkale destanımızı bile gerçek film kalitesinde çekememiş bir toplumda yaşıyoruz.
Batıda tarih yok, ama sinemacılar istedikleri şekilde tarihi yönlendirip dünyaya aktarabiliyor. Bizim yaşadığımız Anadolu topraklarından ise tarih fışkırıyor, fakat bu tarihi beyaz perdeye aktarabilecek bir sinemamız yok ne yazik ki. Kültür Bakanlığı bu gibi tarihi filmlere ödenek ayırmalı ve yapımına zemin hazırlamalı. Yaşadığı hayat tarzı ve olaylarıyla sinemamızda gösterilecek bir çok yaşam ve olay var. Bunlardan bazıları ise; Evliya Çelebi, Mimar Sinan, Barbaros Hayrettin Paşa, Seyyid Çavuş, Kâzım Karabekir, Mehmed Akif Ersoy'u ve tarihe damga vurmuş gelmiş-geçmiş en büyük liderler arasında gösterilen Osmanlı Padişahlarının hayatı ve yüzlerce zeferimiz. Bunlar bizim kültürmüzün ve tarihimizin şekil almasında önemli rol oynamış şahsiyetler ve olaylar ama henüz iyi bir film kalitesiyle dünyaya tanıtamadık.
Hollywood sadece kahramanlar üzerinde yoğunlaşmıyor. Bir de batılı toplumda yaşamış yazarların romanlarını sinemaya uyarlayarak da bir başka konunun altını çiziyor. Yazarları ve kitapları sinema aracılığıyla tanıtıyor ve tüm dünya o yazarların kitaplarıyla bütünleşiyor. Bizim Klasik Türk romanlarının ise kıymeti bilinmiyor. Bir film senaryosu olabilecek kalitede bir çok kitabımız var. Ama Batılılaşma merakı yüzünden kendi özümüzü anlatan kitapları tanıtamıyoruz.