Çevir gözlerini
Çevir gözlerini vitrinlerden
Cicili bicili kör edicilerden çevir gözlerini
Kurtar gözlerini kara büyücülerin
Düzenbazların düzenlerinden
Bak;
Sensin yaşama hakkı tanımayan
Bu başından örtüleri çekilen sen’sin
Koşarken çelmelenen
Duvar diplerinde hüzünle bekleyen
Önce hakareti göğüsleyen
Güllerden önce hakareti göğüsleyen
Sevmeyi öğrenmedin acıyı,
Kavuşmayı bilmeyen direnmeyi,
Dolu dolu bilmeyen nefret etmeyi
Öğrenen sensin...
Çağları ölümsüz ışıkla aydınlatan nesil
Ey dünyanın yalanından geçip,
Ahiretin gerçeğini isteyen
Ey kaçınılmaz olanın özerine yürüyen
Ey Allah’ın eli elinin üzerinde olan mümin
Ey insanın kurtuluşu, yaratanın hoşnutluğu için
Ateşe koşan İbrahim…
Ey denizi eğiten, ey denizi yaran Musa
Allah’a yükselen İsa, ey dövülse sövülse,
İşkence edilse, taşlansa, ey güneşi ay’ı da alsa
Çağrısından vazgeçmeyen, Alemlerin nuru;
Hz. Muhammed Mustafa....
Ey hayatın anlamını yeryüzüne nakşedenler
Meleklerin kutsadığı tevekkülün, sabrın teri
Ey şeytanın ve insanın şerriyle kuşatılan
Yoksulluğun, garipliğin, açlığın göç verdiği aşk
Ey Allah’ın adıyla çarpan inancın kalbi, yükselt sesini
Sesinden başka ses yok, sessin Allah’ın sesi
Her şey onunla vardır.
Onunla kullar arasında her giren
Sesinle hatırla ölümünle tekrarla
Bir’dir Allah. O’ndan başka ilah yok
İlk satırım selam, saygı ve merhaba olsun,
Son satırım eyvallah ve elveda olsun,
Hayatım, mutluluğum sizleri unutmamak olsun,
Yeter ki arkadaşlık ebedi olsun.
Atmışızdır birkaç hatıra yine bir köşeye...
Akıp gitmeye devam edecektir hayat
Yıkılmaz ufak bir sarsıntıda iş yeri
Hele temeli sağlam özveriyle atılmışsa
İçinde fedakârlık ile yoğrulmuş emekte varsa
Bir saman alevi gibidir yıllar,
Hızlı bir şekilde sönüp gider anılar.
Belki de bir kaç damla gözyaşı akıp gider,
Geçmiş eski günlerin hatırına. Halil Bey
Albümü karıştırıp, 'kim bu? ' diye sorana kadar.
Ve yerine kalkar yeniden, Albümdeki fotoğraflar;
Bir Arkadaşım vardı severdik birbirimizi
Adımı şiirlerimde bulursun Abdulmutalip Bey
Mekânsız zamanlara devredilen bir arkadaşlık
Kimi zaman mekânsız kalsa da
Hep dostluğumuz kar beyazı gibi
Arkadaşlığımız daim kalacak Selahattin Bey
Gökyüzündeki yıldızlar gibi bazen bulutlu
Bazen yağmurlu
Bazen de güneşle dopdolu günler gibi
Issız çölde bir yudum su gibi arkadaşlık
Dairede sırdaş, fikirde yoldaş
Dar gününde Hızır gibi arkadaş
Bazıları hep sırtından geçinir,
Bazıları derde deva olur arkadaş
Kimisi şefkatli, baba gibidir,
Kimisi de, yedi belâ gibidir,
Kimileri vardır, aslan gibidir,
Samimi ve dürüstlük ne güzeldir arkadaş
İnsan olarak hepimizin,
Bakılıp, büyütülmeye,
Yardıma, yüreklendirmeye,
Sevgiye ve ilgiye,
İhtiyacımız vardır.
Bunları değerli arkadaşlarımda buldum
Yalnızlık korkutucu,
Yıkıcı bir duygudur.
Bu yüzden çoğunlukla,
İçten dostluklar kurarız.
Sürekli gelişebilmek,
Rasgele arkadaşlıklar kurmak
Bilgi, düşünce alışverişi,
Bir deneyimi paylaşma yoluyla,
Duygularına karşı,
Olumlu bir ortamda
Gelişme olanağı sağlanır.
Mesaide arkadaşımızdır
Haksızlığa başkaldırmak
Kucaklamaktır herkesi kardeşçe
Sahip olduklarını geliştirmek
Aynı zamanda
Eğriyle doğruyu ayırmaktır
Vatan sevgisi
Sevgiyi düşünmek
Her şeye rağmen bir olmak
İnsan olmak
Sana güvenilerek emanet edilen
İnsanına sahip çıkmak
Ayırmamaktır
Her şeyden önemlisi dünü bağışlamak
Nankörlük etmemek
Bir yudum su ve ekmeği bile paylaşmaktır
Arkadaşlık korkmadan gerçeği haykırmak
Bunları unutmamak adına!
Ve çok değerli mesai arkadaşlarım Selahattin Söylemiş, Halil GÖK ve Abdulmutalip SUNKUR ve diğer dairelerdeki beraber çalıştığımız tüm arkadaşlarım, Bursa İline naklen gideceğim. Siz değerli arkadaşlarımdan ayrılmadan bu satırlarımı kaleme aldım sizleri hiç unutmayacağım. Çok güzel bir ortamdı. İnşallah gideceğim ortam da iyidir. Bundan sonraki hayatınızda ve görevlerinizde başarılar dileyerek eğer ki bir gün yolunuz Bursa’ya düşerse mutlaka beklerim. Saygılar ve Sevgiler hoşça kalın-Dostça kalın…..
Sığmazsın bilirim birkaç mısraya,
Anlatmak isterim seni tüm dünyaya
Hastane yolları kaderin oldu dünyada
Bizi neden yaraladın baba
Hangi baba evladını sevmez baba
Çok sık ağzından duymasam da
Beni ne kadar çok sevdiğini bilirim baba
Sıkıntım çok, gözlerim uzaklarda
Hastane içinde kaynar yüreğim baba
Hastane içerisinde hasret ocağı tüter baba
Hastane içinde acı batar baba
Hastane içinde bir sıkıntı batağı baba
Hasta yatağın içinde sabır duası, şükür duası dile baba
Hastane içinde bir bardak çay bir sigara yeter bana
Pencereden Edremit’in göl mavisine bak baba
Ziyaretine eş dost herkes gelmiş baba
Zor günler yaşadık buna dayandık
Düşündüm her şeyi yeni uyandık
Hasretlik çekmeyen bunu bilmiyor baba
Sensiz bayram seyran olmuyor baba
Başımızda dağ gibi baş tacımız
Derdimize derman ilacımız
Meyveli bağımızda ağacımız
Evimizin direği bahçemizde gülsün baba
Ben bu baharı çok seviyorum
Seviyorum ve sevdiklerimle paylaşmak istiyorum.
Bazıları için sıradan bir mevsim
Bazıları için mutlulukların yıl dönümü
Bazıları içinse sımsıcak bir mevsim
Karmaşık duygulardır insanlara yön veren
Bazen üzüntülere boğan, bazen de yeşerten
Sevgiler susadıkça kalplerde arar durur
Soran olmaz ki sevmeyi bilenlerden
Kalp sızısı başka bir şeye benzemez
Sorma sevmeyi bilmeyenlerden…
Bahçesaray’ım ne güzelsin
Ne güzeldir senin baharın
Yüksek dağlarla çevrilmişin
Sen ne şirinsin Bahçesaray’ım.
Yazın her tarafın bağ bahçelik
Yaylalarında var ayrı güzellik
Ne yazık kışın dünya ile ilişiği kesik
Kaderinle baş başasın Bahçesaray’ım.
Yüksek dağlarında kar eksilmez
Karapet geçidi kışın geçit vermez
Hesubeşi dağında bulutlar bitmez
Sündüs yaylasıyla güzelsin Bahçesaray’ım
Yeşile bürünmüş yazın her yanın
Meşhurdur senin cevizin, balın
Her türlü çiçeğin açtığı yerin
Dertlere dermansın Bahçesaray’ım
Mirhasan senin bağrında
Said-i Nursi irşad yolunda
Feq’yi teyran ziyareti halkın dilinde
Evliyalar sende yatar Bahçesaray’ım.
Güzeller güzeli sündüs yaylası
Her tarafta akar derelere pınarları
Dağı taşı bitkilerle örtülüdür toprağı
Dedemin yeridir güzel Bahçesaray’ım.
Kolay mı yüreğim deki Bahçesaray’ı söküp atmak
Kolay mı bütün yaşananları geride bırakmak
Kolay mı arkana bakmadan gidebilmek.
Bunca yaşanandan sonra git, gidebilirsen Bahçesaray’lım.
Ban hıradayım.
Bu akşam
Karanlık çökerken
Hüzünlüyüm ve sabahı bekliyorum
Bilirim o ambargoyu.
Dinimize ve dilimize dair.
Amma, Mekke sokaklarında haykırmaya az kaldı.
Susturun, kelepçe vurun, gün sizin gününüz
Amma Bedir meydanına çıkmaya az kaldı.
Çarmıktayım kızgın çölün ortasında
Kabilin kırbaçları bir bir sırtımda
Satılık bir köleyim Mekke sokaklarında
Özgürlük duvarında ezan okumaya az kaldı
Dikenleri serpin, serpin yoluma
Çürümüş işkenbeleri atın boynuma
Sizler işkence yapın, yapın dostuma
Ebucehil kellesini koparmaya az kaldı
Onlar sana deli desinler, deli
Delilerin bu ülkeyi fethine pek az kaldı
Siz Hamza’nın cesediyle sevinin
Ali’nin zülfekarla gelmesine az kaldı
Ezin Ebuzer’i ezin Ammarı, Salmanı
Onların gökteki yıldız olmasına az kaldı
Öldürün Sümeye’yi, Yasiri parçalayın
Ammar’ın ordularla öc almasına az kaldı
Sürün Ebuzer’i rebezeye sürün, sürün
O yüce mahkemenin kurulmasına az kaldı
Ey Ammar çabuk ol öc almaya çabuk
Onlarca şehit olmana, sıfıne pek az kaldı
Ya Hüseyin dayan kerbalaya, su içme, isteme
Mustafa’nın kevserinden su içmeye az kaldı
Ey kerbela ağlama, sil göz yaşlarını, sevin
Salmanın torunlarının öc almasına az kaldı
Mukaddes bir tohum ektik kerbela bahçesine
Dört bir yandan filizlerin çıkmasına az kaldı
Ben hıradayım.
Suskunum
Yalnızım
Yüce ruhun müjdesine az kaldı
Ey Muhammed ey son kılavuz
Dilinle haykırıyoruz, uyarıyoruz
Nedense Kerbelada hep yalnız kalıyoruz
Ebucehil, dostlarını ezerken görüyoruz
Bedirde sevinmenin sevincine az kaldı
Deyin, söyleyin yinede sihirbaz deyin
Her köşe başını Kabe’yi putlarla süsleyin
Her kapıyı çelikten kilitle kilitleyin
O müjdecinin “hak geldi batıl zail oldu” demesine az kaldı
Korkmayın, sevinin dostlar sevinin
Mus’ab’bın Medine’ye gitmesine az kaldı
Ordular toparlanın saflarda hazır olun
Hepiniz tek bir yöne bakın durun
Fethe hazır olun
Muhammed’in “Baş komutan Usame’dir” demesine az kaldı
Gururlu adımlarla dünyayı dolaşın baştan başa
İsyan edin gece gündüz bilinsin yerden arşa
Onlar ölüme çare bulsunlar bakalım, haşa
Gülüşsünler onlar, sevinsinler
Meleğin çağrısına az kaldı
Ne kadar da uzun geliyor bu günler size
Karanlığın gözünüze çökmesine az kaldı
Dolaşın durun bu bahçede sergerdan
Hakimler hakiminin sorgusuna az kaldı
Ben hıradayım.
Ken’an’nı düşünüyorum
Veya başka şey
Ve şöyle sayıklıyorum bir anda
Dök göz yaşını ken’an koyusuna Yakub’um
Yusuf’un kokusunu doymanıza az kaldı
Kölelik bulutları çekiliyor mısır semalarında
Yusuf’un hükümdar olmasına az kaldı
Atın Yusuf’u koyuya, atın, satın.
Güneş, ay ve yıldızların ona secde etmesine az kaldı
Ben hıradayım suskunum
Alnımı sert taşa dayamışım
Ve o ummana dalmışım
Şöyle mırıldanıyorum
Ey Nuh kavmi
Ey Lut ailesi ve yalanlayanlar
Allah’ın gazabının üstünüze yağmasına az kaldı
Ey İbrahim’in dini üzerindeyim diyen müşrikler
Sizler ne çabuk İbrahim’in yolunu unuttunuz
Hani put kırandı İbrahim’in lakabı
Sizler helvadan put yapıp İbrahim’e sondunuz.
Din adına dininizi elinizle yıktınız
Allah’a yaklaşmak için dostlarına taptınız
Ve bunlar Allah katında, “şefaatçilerimizdir” dediniz
Kimisini de Allah’ın sıfatlarına ortak yaptınız.
Yardımda, duada ve olağanüstü beklentilerle
Allah adına Allah’tan uzaklaştınız ve sapıttınız
Yanlışta değil de doğruda olduğunuzu söylediniz
Yanıldınız, sapıttınız, bununda farkına varmadınız
Veya inat ettiniz veya etmektesiniz.
Durun, durun olduğunuz yerde, bekleyin
Hüsran denizinde yüzdüğünüzü bilmenize az kaldı
Hakimler hakiminin sorgusuna az kaldı
Karnelerin elinize geçmesine az kaldı
Pişmanız, perişanız, yalnızız demenize az kaldı
Söndürmeye çalışın, uğraşın Allah nurunu
O mükkemel nurun üstümüze doğmasına az kaldı
Böbürlenin bir iki teneke artığıyla
Oyalanıp durun bir iki deli kavliyle
Yalanlayın, yalanlayın güneş gibi ayetleri
İnsandan, nefisten, betondan tanrılar yapın
Süsleyin kelimelerle renklerle sonra da tapın
Unutun gerçeği tapın hayale ve oyalanın
Alay edin ölümün ötesiyle ve bekleyin
Amma “yaleyteni kuntu turaba” demenize az kaldı
Yer imleri